Temmuz Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları
Yargıtay 5. HD 2021/6638 E. 2021/9149 K. RG Sayı : 31536 09/07/2021
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtay’ca incelenmesi, Adalet Bakanlığı’nın Kanun yararına bozma talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Davacı …. Site Yönetimi ile davalı …. arasındaki davada Kuşadası 1. Asliye Hukuk Mahkemesince kesin olarak verilen ve Yargıtay’ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 29/05/2019 günlü, 2017/367 esas, 2019/548 karar sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu sayıyla Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün 19/03/2021 gün 39152028 – 153,01 – 1253 – 2019 E. 411/7879 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiştir.
Dosya kapsamından; davacı tarafından 2002-2004 ve 2012 tarihli kat malikleri kurulu kararlarına istinaden davalının kendisine düşen katkı payını ödememesi nedeniyle başlatılan icra takibine itiraz etmesi sonucu icra takibinin durdurulduğu bu nedenle davalının yaptığı itirazın iptalinin istenildiği, mahkemece davanın kabulüne miktar itibariyle kesin olarak karar verildiği bu nedenle hükmün Yargıtay incelemesinden geçmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; taraflar arasındaki uyuşmazlığın, tek parsel, üzerinde kat mülkiyeti kurulu anataşınmazdaki ortak gider alacağının tahsiline yönelik itirazın iptali İstemine ilişkin olduğu hususunda ihtilaf bulunmadığına göre, somut olayın Kat Mülkiyeti Yasası çerçevesinde çözülmesi gerekecektir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri kanunu Görevin belirlenmesi ve niteliği başlıklı 1. maddesi “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” demekle, Görev hususunun kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetileceğini öngörmüştür. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasının Ek 1.maddesi ise “Bu Kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık sulh mahkemelerinde çözümlenir” hükmünü ihtiva ettiğinden, bu Yasadan doğan her türlü anlaşmazlığın -değerine bakılmaksızın- sulh hukuk mahkemesinde çözümleneceği gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, mahkemece davaya bakılıp işin esası hakkında karar verilmesi bu nedenle doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığının Kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HMK’nın 363/i maddesi uyarınca sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Adalet Bakanlığı’na GÖNDERİLMESİNE 21/06/2021 gününde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 9. HD 2021/5247 E. 2021/9500 K. RG Sayı : 31536 09/07/2021
Dava: Davacı …adına Avukat … ile davalı … Otomotiv İnş. San. Ve Tic. A.Ş adına Avukat … arasındaki alacak davasına ilişkin Van 1. İş Mahkemesince kesin olarak verilen 07.02.2019 tarih ve 2017/823 esas, 2019/36 karar sayılı kararının kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının 18.03.2021 tarihli ve 39152028-153.01-1051-2019-E. 391/7743 sayısı ile temyizi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacı vekili, müvekkilinin işe giriş ve çıkış tarihleri arasında aralıksız olarak işveren yanında iş sözleşmesi ile çalışmakta iken haksız ve gerekçesiz bir şekilde işten çıkartılmış olduğunu, davaya konu edilen işçilik alacaklarının ise davalı tarafından müvekkiline ödenmediğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile birlikte bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, kanun yararına bozulması için Adalet Bakanlığı temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık kıdem ve ihbar tazminatlarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasındadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanununda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.
Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, eski 818 sayılı Borçlar Kanununun 125 inci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir.
Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanununun; 5 inci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28 inci maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir.
Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı sebeplerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Somut olayda; davanın kısmi dava olarak açıldığı, davacının iş sözleşmesinin 10.10.2008 tarihinde feshedildiği, 14.12.2018 olan ıslah tarihi itibariyle feshin üzerinden on yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden, davalının ıslah dilekçesine karşı süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı defi nedeniyle kıdem ve ihbar tazminatlarının dava dilekçesi ile talep edilen 50,00 TL’lik kısmı dışında zamanaşımına uğradığı anlaşılmakla, mahkemece kıdem ve ihbar tazminatı bakımından zamanaşımı defi dikkate alınmaksızın hüküm kurulması hatalıdır.
Açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı’nın Kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı’nın Kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile Van 1. İş Mahkemesinin anılan kararının sonuca etkili olmamak üzere HMK’nın 363/1 maddesi uyarınca Kanun yararına BOZULMASINA, HMK’nın 363/3. maddesi gereğince gereği yapılmak üzere kararın bir örneğinin ve dosyanın Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE, 25.05.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 9. HD 2021/5248 E. 2021/9501 K. RG Sayı : 31536 09/07/2021
Dava: Davacı … adına Avukat … ile davalı … Özel Güvenlik Hizmetleri A.Ş adına Avukat …. arasındaki alacak davasına ilişkin Kağızman Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) kesin olarak verilen 12.02.2019 tarih ve 2017/171 esas, 2019/26 karar sayılı kararının kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının 16.03.2021 tarihli ve 39152028-153.01-1461-2019-E. 360/7383 sayısı ile temyizi istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin güvenlik işini yaptığını, Donandı Köyü’ndeki … A.Ş.’ye ait SENA HES (Hidro Elektrik Santrali)’nde güvenlik görevlisi olarak 23.10.2014 tarihinden 20.12.2016 tarihine kadar çalıştığını, müvekkilinin haftada en az iki gün saat 08.00 de başlayıp ertesi günü 08.30 saatine kadar yirmidört saat nöbet tuttuğunu, nöbet sonrasında ise otuzaltı saat istirahat ettiğini, haftada en az bir gün saat 16.00’da başlayıp ertesi günü 08.30 saatleri onaltı saat nöbet tuttuğunu, nöbet sonrasında ise kırksekiz saat istirahat ettiğini, müvekkilinin haftada en az altmışdört saat nöbet tutup çalıştığını, müvekkilinin hafta sonları da nöbet tutup çalışmaya devam ettiğini, ulusal bayram genel tatil ve hafta tatili günlerinde de denk geldiğinde nöbet tutup çalıştığını, müvekkilinin çalıştığı süre boyunca hiç bayram izin ve hafta sonu izni kullanmadan çalıştırıldığını ancak onlarında ücretinin ödenmediğini belirterek fazla mesai, hafta tatili, ulusal bayram genel tatil ve yemek ücretinin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının 23.10.2014-26.12.2016 tarihleri arasında müvekkili şirket nezdinde çalıştığını, davacının son maaşının brüt 1.647,00 TL olduğunu, davacının iddia ettiği haftalık çalışma ve dinlenme sürelerinin afaki ve fiili gerçeklere aykırı olduğunu, davacının hak etmiş olduğu fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil alacaklarının müvekkili şirket tarafından davacı işçinin bordrolarına yansıtılmak suretiyle banka kanalıyla ödendiğini, davacı tarafın iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydıyla, her hangi bir hak kaybına sebebiyet vermemesi açısından ve her ihtimalde, davacının iddia ettiği gibi yirmidört saat ve onaltı saat fiili çalışma üzerinden fazla mesai alacağı hesaplanmasının mümkün olmadığım, davacının müvekkili şirket nezdinde hak etmiş olduğu tüm ulusal bayram genel tatil alacaklarının bordrosuna tahakkuk ettirilmek suretiyle davacıya banka kanalıyla ödendiğini, davacının hafta tatili alacağının bulunmadığını, müvekkili şirket tarafından davacıya işe başlangıcından ayrılışına kadar, yemek ücreti verilmediği gibi, yemekte verilmediğini, müvekkili şirket ile davacı arasındaki anlaşmada yemek ücreti veya yemek verilmesi gibi bir hususun bulunmadığım, bununla birlikte, davacının da aralarında bulunduğu bir kısım personelin, ikili ilişkileri çerçevesinde bazı zamanlarda ana işverenin kendi personelleri için verdiği öğle yemeklerini yedikleri hususunun işbu dava açıldıktan sonra öğrenildiğini, ancak davacının beşeri münasebetleri ile bazı zamanlarda ana işverenin verdiği öğlen yemeğinden yemesinin, müvekkili şirket tarafından kendisine düzenli olarak yemek verilmesi sonucunu doğurmayacağını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, kanun yararına bozulması için Adalet Bakanlığı temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, ıslahın süresinde yapılıp yapılmadığı ve ıslahla arttırılan miktarlar üzerinden hüküm kurulup kurulmayacağı noktasında toplanmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ıslahın zamanı ve şekli başlıklı 177. maddesinde; “(1) Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.” ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Tahkikatın sona ermesi başlıklı 184. maddesinde “(1) Hakim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. (2) Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığım görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder.” hükümleri yer almaktadır.
Yine aynı yasanın “Sözlü yargılama” başlıklı 186. maddesine göre ise “(1) Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. (2) Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir.”
Somut olayda, Mahkemece 25.12.2018 tarihli duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına itirazlarının reddine karar verilerek sözlü yargılama duruşmasının 12.02.2019 tarihine bırakıldığı,12.02.2019 tarihli celsede davacı vekilince ıslah dilekçesi sunulduğu ve bu durumun duruşma zaptında belirtildiği, devamında ara karar ile davacı vekilinin tahkikat aşamasından sonra ıslah dilekçesi sunduğu gerekçesi ile ıslah talebinin reddine karar verilerek açık yargılama devam edildiği ve davacı vekiline son sözleri sorularak yargılamaya son verilerek karar verildiği anlaşılmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 316/1-d. maddesine göre, iş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır. Aynı Kanunu’nun 177. maddesi gereğince ıslah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Belirtilen maddelere göre davacı vekili tarafından tahkikat bitmeden ıslah dilekçesi sunulduğunun anlaşılmasına göre, ıslah dilekçesi dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken ıslah talebinin reddi usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı’nın Kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı’nın Kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile Kağızman Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) anılan kararının sonuca etkili olmamak üzere HMK’nın 363/1 maddesi uyarınca Kanun yararına BOZULMASINA, HMK’nm 363/3. maddesi gereğince gereği yapılmak üzere kararın bir örneğinin ve dosyanın Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE, 25.05.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 9. HD 2021/5249 E. 2021/9502 K. RG Sayı : 31536 09/07/2021
Dava: Davacı … adına Avukat … ile davalı … İnş. San. ve Tic. A.Ş adına Avukat … arasındaki alacak davasına ilişkin İstanbul Anadolu 25. İş Mahkemesince verilen ve istinaf edilmeksizin kesinleşen 16.05.2018 tarih ve 2015/649 esas, 2018/248 karar sayılı kararının kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının 16.03.2021 tarihli ve 39152028-153.01-479-2019-E.345/7320 sayısı ile temyizi istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacı vekili, davacının Kasım 2009-Ağustos 2012 döneminde davalı şirkette satış yöneticisi olarak 2.500 TL ücretle çalıştığını, normal çalışma saatlerinin 08.00-18.00 olmasına rağmen cumartesi ve pazar günleri her akşam 20.00-21.00 a kadar çalıştığını, haftanın her günü 2-3 saat fazla mesaiye kaldığını, ancak ücretinin ödenmediğini, satış yöneticisi olarak çalışan davacının maaşının yanında prim sistemiyle çalıştığı halde hak ettiği primlerin ödenmediğini, iş sözleşmesinin haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiğini, kıdem ve ihbar tazminatının da kendisine ödenmediğini, son aylara ait maaşının da ödenmediğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile birlikte bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı taraf cevap dilekçesi sunmamıştır.
Mahkemece, Davalı … İnşaat San. ve Tic. A.Ş’nin ilgili Kanun Hükmünde Kararnamede yer aldığı ve kapatıldığı gerekçesi ile 670 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, kanun yararına bozulması için Adalet Bakanlığı temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalı şirketin Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılıp kapatılmadığı noktasındadır.
10/11/2016 tarihli ve 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun kayyımlık yetkisinin devri ve tasfiye başlıklı 19. maddesinin 1. ve 2. fıkraları, “bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133. maddesi uyarınca kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların yetkileri, hakim veya mahkeme tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilir ve devirle birlikte kayyımların görevleri sona erer. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra ve olağanüstü halin devamı süresince terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanununun 133. maddesi uyarınca şirketlere ve bu Kanunun 13. maddesi uyarınca varlıklara kayyım atanmasına karar verildiği takdirde, kayyım olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu atanır.” şeklinde düzenlemeyi içermektedir.
Somut olayda; davalı … İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş’ye 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun kayyımlık yetkisinin devri ve tasfiye başlıklı 19. maddesi ile temsil kayyımı olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun atandığı anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemece Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na müzekkere yazılmak sureti ile, şirketin hukuki statüsünün tespit edilmesi ve kayyım sıfatının herhangi bir şekilde sona erip ermediği hususunun sorulması, temsil kayyımı sıfatı devam ediyorsa davanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na da yöneltilmesi gerekirken,670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.
Açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı’nın Kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı’nın Kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile İstanbul Anadolu 25. İş Mahkemesinin anılan kararının sonuca etkili olmamak üzere HMK’nın 363/1 maddesi uyarınca Kanun yararına BOZULMASINA, HMK’nın 363/3. maddesi gereğince gereği yapılmak üzere kararın bir örneğinin ve dosyanın Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE, 25.05.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay HGK İçtihadı Birleştirme 2020/3 E. 2021/1 K. RG Sayı : 31537 10/07/2021
I. GİRİŞ
A. İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME KONUSUNDAKİ BAŞVURU
Av. ….. tarafından sunulan 09.04.2019 havale tarihli dilekçe ile, Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin maaş haczinin niteliğine dair verdiği çeşitli tarihlerdeki kararları arasında farklılık bulunduğu, bir kısım kararlarında maaş haczi işleminin sıra cetveli niteliğinde olduğu ve muvazaa iddiası halinde ispat yükünün davalı alacaklıya düştüğünün belirtildiği, bir kısım kararlarında ise, maaş haczinin sıra cetveli niteliğinde olmadığı, muvazaa iddiası halinde ispat yükünün genel hükümlere göre davacıya düştüğünün belirtildiği maaş haczi nedeniyle yapılan sıralamanın niteliğine ilişkin olarak Yargıtay 23. Hukuk Dairesi tarafından verilen kararlar arasında meydana gelen içtihat aykırılığının içtihadı birleştirme yolu ile giderilmesi talep edilmiştir.
B. YARGITAY BİRİNCİ BAŞKANLIK KURULUNUN KARARI VE İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 38 sayılı kararı ile; maaş haczi nedeniyle yapılan sıralamanın sıra cetveli sayılıp sayılmayacağı, muvazaa iddiası halinde ispat yükünün davacıya mı davalıya mı ait olacağı konusunda Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesi kararları ile Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesi kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğu ve farklı uygulamaların sürdürüldüğü sonucuna varıldığından; aykırılığın İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunca giderilmesi gerektiğine oybirliği ile karar verilmiştir.
C. GÖRÜŞ AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR
Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 24.11.2010 tarihli ve 2010/10572 E., 2010/13213 K. sayılı kararı ile Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 04.06.2013 tarihli ve 2013/3359 E., 2013/3764 K.; 09.09.2015 tarihli ve 2014/7242 E., 2015/5731 K., 31.03.2016 tarihli ve 2016/2375 E., 2016/2056 K.; 23.05.2016 tarihli ve 2015/5573 E., 2016/3137 K., 23.05.2016 tarihli ve 2015/5583 E., 2016/3132 K.; 26.03.2018 tarihli ve 2015/9598 E,, 2018/2345 K., 16.01.2019 tarihli ve 2016/2844 E., 2019/67 K.; 12.02.2019 tarihli ve 2016/2118 E., 2019/405 K., 12.02.2019 tarihli ve 2016/2103 E., 2019/423 K. sayılı kararları.
D. GÖRÜŞ AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU YARGITAY HUKUK GENEL KURULUNUN, YARGITAY (Kapatılan) 19. HUKUK DAİRESİ VE (Kapatılan) 23. HUKUK DAİRESİNİN GÖRÜŞLERİNİN ÖZETLERİ
1. (Kapatılan) On Dokuzuncu Hukuk Dairesinin Görüşü:
Dairece ‘sıra cetveline itiraz’ davalarının 2011 yılma kadar incelendiği, bu tarihten itibaren bu dava türüne (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince bakıldığı, bu nedenle Dairenin son 8 yılda bu konuda verdiği kararın bulunmadığı, Dairenin önceki kararlarında genellikle maaş haczine ilişkin listenin sıra cetveli sayılmadığı, bu listeye yönelik itirazların sıra cetveline itiraz usulüne göre incelenemeyeceğinin kabul edildiği, Dairenin münferit olan 24.11.2010 tarihli ve 2010/10572 E., 2010/13213 K. sayılı bir adet kararında, maaş haczine ilişkin işlemlerin sıra cetveli yerine geçeceğinin belirtildiği, (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin son 8 yılda bu konuda verdiği kararların istikrarlı ve (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin kararları gibi olduğundan içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesine gerek bulunmadığının düşünüldüğü, ancak Dairenin bir kısım üyelerinin ise (Kapatılan) 19. ve (Kapatılan) 23. Hukuk Dairelerinin söz konusu dava türüne baktıkları dönemde münferit karar şeklinde de olsa birbirlerine aykırı kararlan nedeniyle içtihatların birleştirilmesine gerek bulunduğu görüşünde oldukları yönünde görüş verilmiştir.
2. (Kapatılan) Yirmi Üçüncü Hukuk Dairesinin Görüşü:
Dairenin ‘sıra cetveline itiraz’ davalarına baktığı 2011 yılından beri borçlunun çalıştığı kurumdaki maaşına birden fazla haciz konulması ve hacizlerin muvazaalı olduğu ile ilgili dava açılması halinde, kurumun hacizleri 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 83/2. maddesi gereğince sıraya koyması işlemini ‘sıra cetveli’ olarak kabul etmediği, maaş haczinin ‘sıra cetveli’ olarak kabul edilmemesi nedeniyle bu konudaki muvazaa iddialarının da genel muvazaa kabul edilerek ispat yükü davacıda olduğu kabul edilerek ihtilafların çözüme kavuşturulduğu, talepte bulunanın dilekçesine eklediği ve aksi yönde olan (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 24.11.2010 tarihli ve 2010/10572 E., 2010/13213 K. sayılı kararı ile (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin benzer mahiyetteki 04.06.2013 tarihli ve 2013/3359 E., 2013/3764 K. sayılı kararının süreklilik arz eden bir uygulama olmadığı, somut olayda Özel Dairenin, yerleşmiş içtihadından dönmediği gibi (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin yerleşmiş bir içtihadı ile (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin içtihatları arasında birbirine uymayan içtihatlardan söz edilemeyeceği gibi Özel Dairenin yerleşik ve istikrarlı uygulamasından dönmenin de söz konusu olmadığı, bu nedenle içtihatların birleştirilmesine gerek bulunmadığı yönünde görüş verilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunun Görüşü:
Sıra cetvelindeki alacağın aslına itiraz halinde, haczin çeşidi ne olursa olsun alacağın ispatı külfetinin alacaklıda olduğu hususunda (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesi ve (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin kararları arasında farklılık bulunmadığı, Daireler arasındaki uyuşmazlığın, birden fazla maaş haczi uygulamasında, ilgili tarafından yapılan ödeme sırasının ‘sıra cetveli’ sayılıp sayılmayacağı ve buna göre alacağın sırasına itiraz için şikayet veya dava yoluna müracaat edilip edilemeyeceği noktasında olduğu, içtihatların birleştirilmesi talebine konu ile ilgili olarak Hukuk Genel Kurulu kararma rastlanılmadığı, alacağın aslına itiraz edilmesi halinde ispat külfetinin alacaklıda olduğu konusunda (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesi ve (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin kararları arasında farklılık bulunmadığından içtihatların birleştirilmesine gerek bulunmadığı, ancak birden fazla maaş haczinde ilgili tarafından İİK’nın 83/2. maddesine göre düzenlenen ödeme sırasının sıra cetveli yerine geçip geçmeyeceği ve buna bağlı olarak sıraya veya alacağın aslına yönelik şikayet ya da dava yoluna başvurulup başvurulmayacağı konusunda (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin kendi içindeki kararlarında çelişki bulunması nedeniyle içtihatların birleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
II. ÖN SORUN
İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay Birinci Başkanlığınca belirlenen konuyu görüşmek üzere 16.04.2021 tarihinde toplanmış, raportör üye ….. tarafından hazırlanan rapor okunduktan sonra işin esasına geçilmeden önce, içtihatların birleştirilmesine karar verilebilmesi için, içtihat aykırılığına konu kararların devamlılık arz etmesinin gerekmesi ve Yargıtayın Özel Dairelerinin yerleşmiş kararlarına aykırılık teşkil eden kararların istikrar kazanmaması karşısında, içtihatların birleştirilmesine yer olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmıştır.
III. GEREKÇE
Ön sorunun çözümü için içtihadı birleştirme kararlarının özelliklerine değinmekte yarar bulunmaktadır.
Yargıtay içtihatları birleştirme kararları (İBK) kaynağını, Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesinden almaktadır. Sadece Türk Hukukuna özgü olan ve ilk defa 834 sayılı Mahkeme-i Temyiz Kanununda yapılan değişiklikle, temyiz daireleri kararları arasında yeni kanunların uygulanması dolayısıyla çıkabilecek ihtilafları çözmek üzere tevhidi içtihat/içtihat birleştirme müessesesi kabul edilmiş ve sonraki değişikliklerde de hep muhafaza edilmiştir (Bilge, N.: Yargıtay Kurullarında Gelişme ve Reform, AÜHFD, s. 311, yöneliş BMM Zabıt Ceridesi 1926, sıra: 150).
İBK kararları kesin olup aleyhine yargı yoluna başvurulamaz (Yargıtay K. m. 16/son). Diğer yargı mercilerini bağlar (Yargıtay K. m. 45/5).
İçtihadı birleştirme kararları nitelik olarak, diğer yargı kararlarının üzerinde ve tüm yargı organlarını bağlayan özelliği itibariyle, yargısal kararlardan çok, yasama işlevine yakın ve bir kural koyucu işlem niteliğindedir (Gözler, K.: Hukuka Giriş, s. 341).
İBK, somut bir dava veya uyuşmazlıkla ilgili olmayıp, İBK ile aynı tür uyuşmazlıkların tümü için geçerli soyut ve genel nitelikte kurallar konulmalıdır. Zira, İBK’nın temel amacı hukukta birliği ve bütünlüğü sağlamaktır. Öte yandan İBK konularıyla sınırlı, gerekçeleriyle açıklayıcı ve sonuçları itibariyle bağlayıcı nitelikte kararlardır (YHGK, 20.02.1963 T. 4/71-21).
İçtihadı birleştirme kararı alındığı andan itibaren uygulanmaya başlayacağı gibi geçmişe yürümeyeceği başka bir deyişle kesinleşmiş kararları etkilemeyeceği açıktır.
Ayrıca içtihatları birleştirme kararlarının alınmasının ön koşulu, Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunun belli bir konuya ilişkin görüş ve kabullerinin kararlı ve sürekli biçimde içtihatlarını ortaya koymaları ve bu yönün uygulamada kesinlik kazanmasıdır. Bir başka anlatımla içtihatların birleştirilmesine konu Yargıtay Özel Daireleri ve Hukuk Genel Kurulu kararlarında istikrar kazanan bir uygulama bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla Yargıtay Özel Dairelerince ve Hukuk Genel Kurulunca salt somut uyuşmazlığa ilişkin verilen ve istikrar kazanmayan farklı kararların varlığı içtihatların birleştirilmesine gerekçe olamayacaktır.
İçtihadı birleştirme kararlarının niteliği belirtildikten sonra tespit edilen ön sorunun değerlendirilmesi yerinde olacaktır.
Bu kapsamda içtihat farklılığı olduğu belirtilen Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesi ve (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin kararları incelendiğinde;
(Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 24.11.2010 tarihli ve 2010/10572 E., 2010/13213 K. sayılı kararında, maaş haczine ilişkin işlemlerin sıra cetveli yerine geçtiği belirtilmiştir.
(Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 23.05.2016 tarihli ve 2015/5583 E., 2016/3132 K., sayılı kararında, maaş haczine ilişkin işlemde davanın hukuki niteliğinin sıra cetveline itiraz olduğu belirtilmiş, 31.03.2016 tarihli ve 2016/2375 E., 2016/2056 K., 09.09.2015 tarihli ve 2014/7242 E., 2015/5731 K. sayılı kararında, davanın muvazaa nedeniyle sıra cetveline itiraz davası olduğunun belirtildiği, 04.06.2013 tarihli ve 2013/3359 E., 2013/3764 K. sayılı kararında uyuşmazlığın İİK’nın 83/2. ve 355. maddeleri gereğince maaş kesintisine ilişkin olduğu, maaş haczine ilişkin işlemlerin sıra cetveli yerine geçtiği belirtilmiştir.
(Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 23.05.2016 tarihli ve 2015/5573 E., 2016/3137 K. sayılı kararında, davacının çalıştığı kurum tarafından maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın sıra cetveli niteliğinde olduğundan söz edilemeyeceği, davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 19. maddesinde düzenlenen muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğu ve bu kapsamda uyuşmazlığın çözülmesi gerektiği belirtilmiştir.
(Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 26.03.2018 tarihli ve 2015/9598 E., 2018/2345 K. sayılı kararında, ilgili kurumca maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın İİK’nm 140/1. maddesinde tanımlanan sıra cetveline itiraz niteliğinde olduğundan söz edilemeyeceği, mahkemece muvazaanın tespiti ile işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
(Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 16.01.2019 tarihli ve 2016/2844 E., 2019/67 K. sayılı kararında, maaş hacizlerine yapılan sıralamanın sıra cetveli niteliğinde kabul edilemeyeceğinden sıra cetvellerinden ispat yükünün davalıda olduğuna ilişkin kuralın maaş haczinde uygulanmasının mümkün olmadığı, maaş haczinde yapılan sıralamaya ilişkin muvazaa iddialarında genel muvazaada olduğu gibi ispat yükünün davacıda olduğu belirtilmiştir.
(Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 12.02.2019 tarihli ve 2016/2118 E., 2019/405 K., sayılı kararında, borçlunun maaşına yazılan haciz yazılarının sıraya konulması ve bu sıra ile ödeme yapılmasının sıra cetveli olmadığı, sıra cetveline itiraz davalarında davalının alacağının gerçek olduğunu ispat etmek zorunda olmasına rağmen maaş hacizlerine üst sıralarda bulunan alacaklar aleyhine açılan davaların genel muvazaa mahiyetinde olduğu ve bu davalarda genel ispat kurallarının geçerli olduğu belirtilmiştir.
(Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 12.02.2019 tarihli ve 2016/2103 E., 2019/423 K. sayılı kararında ise, maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın İİK’nın 140/1. maddesinde tanımlanan sıra cetveline itiraz niteliğinde olduğundan söz edilemeyeceği, sıra cetveline itiraz davalarında davalının alacağının gerçek olduğunu ispat etmek zorunda olmasına rağmen maaş hacizlerine üst sıralarda bulunan alacaklar aleyhine açılan davaların genel muvazaa mahiyetinde olup bu davalarda genel ispat kurallarının geçerli olduğu, uyuşmazlığın TBK’nın 19. maddesine düzenlenmiş genel muvazaa ilkelerine uygun olarak çözülmesi gerektiği belirtilmiştir.
İçtihadı birleştirmeye konu uyuşmazlık yukarıda belirtilen şekilde gerçekleşmekle birlikte önemle belirtilmelidir ki; (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 24.11.2010 tarihli ve 2010/10572 E., 2010/13213 K. sayılı kararında, maaş haczine ilişkin işlemlerin sıra cetveli yerine geçtiği belirtilmiş ise de, sonrasında bu tür davalara (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesi tarafından bakılmaya devam edildiği, (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin birkaç kararında maaş haczine ilişkin sıralamanın sıra cetveli niteliğinde olduğu belirtilmiş, ancak söz konusu kararların istikrar kazanmış şekilde uygulanmadığı, birden fazla maaş haczine ilişkin sıralamaya yönelik açılan davalarda uyuşmazlığın TBK’nın 19. maddesinde düzenlenmiş genel muvazaa ilkelerine uygun olarak çözülmesi gerektiği belirtilmiş olup, içtihatların birleştirilmesinin ön koşulunun, Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunun belli bir konuya ilişkin görüş ve kabullerinin kararlı ve sürekli biçimde içtihatlarını ortaya koymaları ve bu yönün uygulamada kesinlik kazanmasının olduğu, mevcut içtihadı birleştirme konusunun bu özellikleri taşımadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında “Maaş haczi nedeniyle yapılan sıralamanın sıra cetveli sayılıp sayılmayacağı, muvazaa iddiası halinde ispat yükünün davacıya mı davalıya mı ait olacağı” konusunda içtihatların birleştirilmesi talep edilmiş ise de; içtihatların birleştirilmesine karar verilebilmesi için, içtihat aykırılığına konu kararların devamlılık arz etmesinin gerekmesi ve Yargıtayın Özel Dairelerinin yerleşmiş kararlarına aykırılık teşkil eden kararlarının henüz istikrar kazanmamış olması karşısında, içtihatların birleştirilmesine yer olmadığı sonucuna varılmıştır.
IV. SONUÇ
İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunda ön sorun hakkında yapılan görüşmeler sonunda, “Maaş haczi nedeniyle yapılan sıralamanın sıra cetveli sayılıp sayılmayacağı, muvazaa iddiası halinde ispat yükünün davacıya mı davalıya mı ait olacağı” konusunda içtihatların birleştirilmesi talep edilmiş ise de, içtihatların birleştirilmesine karar verilebilmesi için, içtihat aykırılığına konu kararların devamlılık arz etmesinin gerekmesi ve Yargıtayın Özel Dairelerinin yerleşmiş kararlarına aykırılık teşkil eden kararlarının istikrar kazanmamış olması karşısında, içtihatların birleştirilmesine yer olmadığına 16.04.2021 tarihinde birinci görüşmede oybirliği ile karar verilmiştir.