Şubat Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları
Yargıtay 3.HD, 2022/7485 E. 2022/9563 K. RG:32101 11/02/2023
Davacı, kurumun 4081 sayılı Çiftçi Malları Koruma Kanunu uyarınca bir kamu kurumu olduğunu, davalı borçlunun 4081 sayılı Kanunun İ6.maddesi uyarınca yıllık aidat ödemek zorunda olduğunu, zira davalıya ait taşınmazlara uzun yıllardır koruma hizmeti verildiğini, ödenmeyen aidatlar nedeniyle gönderilen ihtarnameye rağmen ödeme yapılmadığım, ödenmeyen aidatlar için Erdek İcra Müdürlüğünün 2020/75 Esas sayılı dosyasında icra takibi yapıldığını, ancak davalının haksız ve kötü niyetle takibe itiraz ettiğini belirterek davalının itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın %20 oranında icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep etmiştir.
Davalı, cevap vermemiş, öninceleme duruşmasında ise adına kayıtlı zeytinlik bulunmadığını, dedesinden kalma zeytinliğinin olduğunu, zamanında zeytin kooperatifine üye olmak amacıyla kira sözleşmesi yaptığını, bu nedenle borç çıktığını, halen kooperatife üye olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, koruma ücretinin 2018 yılından itibaren isteğe bağlı hale getirildiği, davalının 2018 yılında yapılan kanun değişikliği sonrası koruma talebinin de olmadığı anlaşıldığından davanın 2018 yılına ait koruma ücreti yönünden davanın reddine, 4081 sayılı kanunun değişiklik yapılan 34. maddesinin yürürlük tarihi olan 19.04.2018 tarihi öncesine ait 2016 ve 2017 yılı koruma ücretleri bedeli olan 120,00 TL yönünden ise davanın kabulüne, dava konusu dönemlere ilişkin koruma ücretlerinin davalıya tebliğ edilmemiş olması ve alacağın belirli olmaması nedeniyle kötüniyet tazminatının reddine, karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 16/09/2022 tarihli yazısında; 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunun 34 üncü maddesinde yapılan değişiklikten sonra, davalının davacı kurumun sunduğu koruma hizmetinden ayrılma istemine ilişkin başvurusuna ve başvurunun kabulüne ilişkin bir işlem bulunduğuna dair bir iddia ve tartışma bulunmadığı, nitekim, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 17.02.2020 tarih ve Esas: 2020/56, Karar: 2020/16 sayılı 4081 sayılı Kanun kapsamında koruma hizmetlerinden ayrılma istemiyle yapılan başvuruların ilgili çiftçiler tarafından alınan koruma tedbirlerinin ne olduğu yada ne olması gerektiği irdelenmeksizin, bir zarara uğramaları halinde koruma sandığından herhangi bir tazminat ödenmeyeceği koşuluyla kabul edilmesi gerektiği hususundaki karardan da talep ve kabulün bulunması gerektiği dikkate alındığında mahkemece yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Dava, 4081 sayılı Kanun kapsamında koruma hizmetinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, 2018 yılı kanun değişikliği sonrasında koruma hizmetinden çiftçinin sorumlu olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
4081 sayılı Kanun’un 15. Maddesinde “Koruma tarifeleri her sene koruma ve ihtiyar meclisleri tarafından mahallin örf ve adeti ile iktisadi vaziyetine ve taalluk ettiği arazinin verimine, mahsulün nevine veya hayvan cinsine göre tanzim olunur.
Bu tarifeler murakabe heyetine gönderilmekle beraber aynı zamanda köy veya kasabanın münasip mahallerine de talik olunur. Alakadarlar talikten itibaren on gün zarfında koruma veya ihtiyar meclisleri vasıtasıyla veya doğrudan doğruya murakabe heyetine itiraz edebilirler. Tarifeler murakabe heyetinin tasdikiyle katileşir.
Koruma bedelleri her mahallin istihsal vaziyetlerine göre tesbit olunacak en müsait zamanda ve Tahsili Emval Kanununa göre tahsil olunur. Ancak Tahsilat Komisyonunun vazifeleri koruma ve ihtiyar meclisleri, tahsildarın gördüğü işler koruma heyeti reisinin veya muhtarın tensip edeceği kimse tarafından ifa olunur.
Koruma tarifesi bir senelik bekçi ücretlerinden başka peşin olarak ödenecek zarar ve ziyanlarla masraf karşılığı olarak bekçi ücretlerine yüzde 30 u geçmemek üzere yapılacak bir ilaveyi karşılayabilecek şekilde tanzim olunur.” ve yine aynı kanunun 16. maddesinde “Köy sınırlan veya ikinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı saha içindeki ekilmiş arazi ile bağ, bahçe veya ağaçlıklara fiilen tasarruf etmekte olanlardan ve gelip geçici olmayan ve kendi hayvanlarını idare edecek kadar şahsına ait veya icarla merası bulunmayan sürü sahiplerinden 15 inci maddede gösterilen tarifede yazılı senelik koruma parası veya bunun mukabili olan mahsul veya mal alınır. Koruma parasına tabi olanların bunun miktarı hakkında kendilerine veya ikametgahlarına yapılacak tebliğden itibaren on gün zarfında murakabe heyetine itiraz haklan vardır.” şeklinde yapılan yasal düzenlemelerle koruma hizmetlerinin kapsamı ve ne şekilde ücretlendirileceği düzenlenmiştir. Ayrıca 4081 sayılı Kanun 34. maddesinde 19,04.2018 tarihli değişiklikten önce “Kamu kuruluşları ile gerçek veya tüzel kişilere ait tarımsal işletmelerin kendi koruma tedbirlerini almaları durumunda, bu işletmelerden koruma ücreti alınmaz ve bu işletmelere koruma sandığından herhangi bir tazminat ödenmez.” şeklinde düzenleme mevcut iken 19.04.2018 tarihli değişiklikle “Bu kanun kapsamındaki koruma hizmetleri, hizmet alanların isteğine bağlı olarak alınır. Kamu kuruluşları ile gerçek veya tüzel kişilere ait tarımsal işletmelerin kendi koruma tedbirlerini almaları durumunda, bu işletmelerden koruma ücreti alınmaz ve bu işletmelere koruma sandığından herhangi bir tazminat ödenmez,” şeklinde düzenleme yapılmış ve koruma hizmetlerinden faydalanma hususu isteğe bağlı hale gelmiştir.
Söz konusu düzenlemeler somut olay özelinde değerlendirildiğinde; davalı tarafından koruma hizmetinden ayrılma hususunda dilekçe verilmediği, 17.05.2021 tarihli Erdek Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlığının yazı cevabında da davalının üyeliğinin halen devam ettiği ve 2015-2020 yıllarına ait aidat borcunun olduğu, ekli bütçede de koruma hizmetine ilişkin bedellerin de yer aldığı ve davalının 2018 yılına ait koruma hizmetinden faydalanmasının da devam ettiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunun 34 üncü maddesinde yapılan değişiklikten sonra, davalının davacı kurumun sunduğu koruma hizmetinden ayrılma istemine, ilişkin başvurusuna ve başvurunun kabulüne ilişkin bir işlem bulunduğuna dair bir iddia ve tartışma bulunmadığı, nitekim, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 17.02.2020 tarih ve Esas: 2020/56, Karar: 2020/16 sayılı kararında “…4081 sayılı Kanun’un 34. maddesinin değiştirilmesine ilişkin bilgiler bir bütün halinde değerlendirildiğinde; 4081 sayılı Kanun kapsamındaki koruma hizmetlerinin, hizmet alan çiftçinin isteğine bağlı olduğu, kamu kuruluşları ile gerçek veya tüzel kişilere ait tarımsal işletmelerin, söz konusu hizmetten yararlanmak istememeleri durumunda ise, bu işletmelerden koruma ücreti alınmayacağı ve bu işletmelere koruma sandığından herhangi bir tazminat ödenmeyeceği anlaşılmaktadır…” şeklinde karar verildiği, davalının söz konusu hizmetten ayrılmaya ilişkin dilekçesinin olmadığı, davalının koruma hizmetinden faydalanmasının devam ettiği dikkate alınarak hüküm tesis edilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 19.12.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 4.HD, 2021/26464 E. 2022/11237 K. RG:32101 11/02/2023
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü tarafından kanun yararına bozma yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü.
Davacı vekili, davacıya ait araca, davalıların zorunlu trafik sigortacısı ve sürücüsü oldukları aracın çarpması sonucunda araçta hasar meydana geldiğini, aracın serviste kaldığı dönem boyunca kullanımdan mahrum kaldığını ve araçta değer kaybı meydana geldiğini belirterek, araç değer kaybı ve araç mahrumiyet bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Amasya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12/04/2019 tarih, 2016/362 esas, 2019/117 karar sayılı ilamında; toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulü ile değer kaybına ilişkin olarak 1.500,00 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, hükmün Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü tarafından HMK’nın 363. maddesi gereğince kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizdik bulunmamasına göre, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan yerinde görülmeyen sair kanun yararına temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, meydana gelen kazada davacıya ait aracın hasarlandığını, aracın onarım süresince aracından mahrum kaldığını açıklayıp araç mahrumiyet bedelinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davaya komi aracın ticari taksi niteliğinde araç olmadığı gerekçesi üç aracın günlük kazanç kaybına ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Bir şeyin kısmen hasar görmesi halinde, kullanılamamasından doğacak zararlar sorumlu kişiden talep edilebilir. Motorlu araç zarar görmüş ise aracın kullanım amacına göre araçtan mahrumiyet zararı belirlenmelidir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Esas: 2015/17333, Karar: 2016/3648 sayılı kararı) Somut olayda, davacı, aracının serviste kaldığı süre zarfında kendisine herhangi bir araç temin edilmediğini, aracını kullanmaktan mahrum kaldığını belirtmiştir.
Şu halde; davacının tamir süresince aracın kullanılmasından mahrum kalması nedeni ile zararının oluştuğunun kabulü gerekir. Bunun için aracın ticari olması gerekmeyip sırf kullanımdan mahrum kalmak da giderilmesi gereken zararlar arasındadır. Ne var ki, araç mahrumiyetine ilişkin zarar dolaylı zarar olup trafik sigortasının teminatı dışında kalmaktadır.
Buna göre mahkemece, dosyada bulunan hasar tamir belgelerine göre aracın ne kadar sürede tamir edileceğini belirlemek amacıyla bilirkişiden rapor alınarak, belirlenen süre içerisinde davacının araç mahrumiyeti nedeniyle zararına ilişkin delilleri sorulmalı, ne iş yaptığı belirlenmeli, evi ile işyeri arasındaki uzaklık dikkate alınmalı, aracı ile gidip gelmesi halinde yapacağı zorunlu giderler (yakıt gideri gibi) belirlenecek zararından indirilmelidir. Araç mahrumiyetine ilişkin delil sunulamaması halinde ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mahkemece hakkaniyete uygun bir bedel tayin ve takdir edilerek anılan zarardan davalı sürücü …. Sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı bulunmuş, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün sair kanun yararına temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün kanun yararına temyiz itirazlarının kabulüyle 6100 sayılı HMK’nın 363. maddesi uyarınca hükmün, hukuki sonuçlarına etkili olmamak kaydı ile KANUN YARARINA BOZULMASINA, bozma kararının bir örneğinin Resmi Gazete’de yayınlanmak üzere Adalet Bakanlığına gönderilmesine 29/09/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.