Nisan Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları
Yargıtay 11. H.D. Kararı 2021/12-938 E. ve 2022/401 K. sayılı ilamı;
1. Taraflar arasındaki “munzam zarar” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Istanbul 5. Tüketici Mahkemesince verilen davanın reddine iliskin karara karsı davacı vekili tarafından istinaf yoluna basvurulması üzerine Istanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin istinaf isteminin esastan reddine dair kararı, davacı vekilinin temyizi nedeniyle Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmus, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karsı direnilmistir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmistir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra geregi görüsüldü:
I. YARGILAMA SÜRECI
Davacı Istemi:
4. Davacı vekili; müvekkilinin 09.12.1999 tarihinde toplam 450.000TL’yi … A.S. Fatih Subesi’ne yatırdıgını, söz konusu paranın kasıtlı yönlendirme sonucu … Off Shore Ltd. adlı bankaya ait hesaba usulsüz olarak aktarıldıgını, … A.S’nin devir ve birlesmeler sonucu davalı bankaya devredildigini, müteaddit basvuruların sonuçsuz kalması üzerine davalı banka aleyhine açtıkları davanın Istanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.02.2015 tarihli ve 2014/1304 E., 2015/64 K. sayılı kararıyla kabul edildigini, alacagın 16 yıl sonra hükme baglandıgını, müvekkilinin faiz ile karsılanamayan yüksek miktarda munzam zararının olustugunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 122. maddesi geregince zararın tazmininin gerektigini, müvekkilinin alacagını zamanında almıs olması durumunda parayı daha yüksek gelir getiren bir yatırıma yöneltmese dahi bankada faize yatırmıs olsa idi her yıl isleyecek parayı da anaparaya ekleyerek faize faiz isletmis olacagından paranın gerçek degerini korumus olacagını, sadece anaparaya faiz isletilmesi nedeniyle müvekkilinin parasının satın alma gücünde önemli ölçüde azalma meydana geldigini, 450.000TL’nin 1999 yılındaki satın alma gücü ile mahkemece hüküm altına alınan bedelin satın alma gücü arasında davacı aleyhine oldukça yüksek bir degisimin söz konusu oldugunu ileri sürerek belirsiz olan alacagın simdilik 1.000TL tutarının dava tarihinden itibaren isleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmistir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; görev, husumet, hak düsürücü süre itirazıyla zamanasımı def’inde bulunarak davacının munzam zarar iddiasının farazi oldugunu, somut delillere dayanmadıgını, munzam zarar kosullarının olusmadıgını, davacının müterafik kusurunun incelenmesi gerektigini belirterek davanın reddini savunmustur.
6. Fer’i müdahil vekili; davanın reddini savunmustur.
Ilk Derece Mahkemesi Kararı:
7. Istanbul 5. Tüketici Mahkemesinin 22.12.2016 tarihli ve 2016/639 E., 2016/2098 K. sayılı kararı ile; davacı tarafından davalı aleyhine ikame edilen davanın kabulüne karar verildigi, akabinde davacı tarafça anılan karara istinaden baslatılan ilamlı icra takibi neticesinde de asıl alacak olan 450.000TL’nin 09.12.1999 tarihinden itibaren islemis avans faizi ile birlikte 3.027.540,22TL (cezaevi harcı ve damga vergisi kesintilerden sonra 2.947.080,68TL) olarak tahsil edildigi, faizi asan zararın ispatının gerektigi, ancak davacı tarafça anılan hususu ispata yarar delil sunulmadıgı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmistir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı;
8. Ilk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karsı süresi içerisinde davacı vekilince istinaf
basvurusunda bulunulmustur.
9. Istanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 29.12.2017 tarihli ve 2017/486 E., 2017/655 K. sayılı kararı ile; davacının, bankaya yatırdıgı mevduatın tahsili yönünde açtıgı davanın Istanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.02.2015 tarihli ve 2014/1304 E., 2015/64 K. sayılı kararı ile kabulle sonuçlandıgı, sonrasında 450.000TL asıl alacagın islemis ticari faizi ile tahsili için Istanbul 22. Icra Müdürlügünün 2015/4956 E. sayılı dosyası ile ilamlı icra takibi yapıldıgı, kararın onanması üzerine davacının alacagına kavustugu, davacının ileri sürdügü zarar iddiasına dayanak olarak somut bir ispat vasıtasının bulunmadıgı, farazi varsayımlar üzerinden davanın kabul edilemeyecegi, ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve esas bakımından kanuna uygun oldugu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf basvurusunun esastan reddine karar verilmistir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içerisinde davacı vekili tarafından
temyiz edilmistir.
11. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.04.2019 tarihli ve 2018/1512 E., 2019/3201 K. sayılı kararı ile; “…Dava, munzam zararın tahsili istemine iliskindir. Somut olayda davacı, 09.12.1999 tarihinde … A.S’ye yatırdıgı 450.000,00 TL’nin usulsüz olarak off shore hesaplarına aktarıldıgını, müteaddit basvuruya ragmen ödenmeyen paranın tahsili için davalı banka aleyhine ikame ettigi dava lehine sonuçlansa da söz konusu parayı ancak yatırılma tarihinden 16 yıl sonra ve sadece ana paraya isletilen temerrüt faizi ile birlikte tahsil edebildigini, oysa, paranın erken tahsil edilmesi halinde yatırım yapabilecegini, yatırım yapmasa bile parayı atıl durumda tutmayarak faize faiz isletmek suretiyle degerlendirilebilecegini, söz konusu paranın sadece ana paraya isletilen temerrüt faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi sebebiyle faizi de asan bir munzam zararının olustugunu iddia ederek huzurdaki davayı açmıs, ilk derece mahkemesince, munzam zarar iddiasının somut delillerle ispat edilemediginden bahisle davanın reddine karar verilmis, anılan karara karsı davacı vekilince yapılan istinaf basvurusu ise bölge adliye mahkemesince yazılı gerekçelerle esastan reddedilmistir. 6098 sayılı TBK’nın 122. maddesi (Mülga BK’nın 105.) maddesi uyarınca, alacaklı, temerrüt faizini asan bir zarara ugramıs olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadıgını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Kanun koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut oldugunu kural olarak benimsemis, bu zararın tazminini iki bölümde düsünmüstür. Birinci
bölüm, ispat edilmeden tahsili talep edilebilecek zarar miktarı olup, bu zararın temerrüt faizi ile karsılanması kabul edilmistir. Bunun dısında alacaklının herhangi bir karineden istifade etmek olanagı yasal olarak mevcut degildir. Bu nedenle, munzam zarar isteminde bulunan alacaklı öncelikle borçlunun borcunu geç ödemesi nedeniyle ugradıgı zararın temerrüt faizi ile karsılanamadıgını, temerrüt faizini asan bir zarara ugradıgını ispat etmelidir. Alacaklı, borçlunun ilk temerrüde düstügü tarihten alacagını faizi ile birlikte tahsil ettigi tarihe kadar olan dönem için munzam zararını isteyebilecektir. Munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacagın temerrüde ugraması ile olusan hukuka aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülügü (TBK md. 122), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülügünden tamamen farklı, temerrüt ile olusmaya baslayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bagımsız yeni bir borçtur. Munzam zarar sorumlulugu, kusur sorumluluguna dayanır. TBK’nın 122. maddesi (Mülga BK’nın 105.) kusur karinesini benimsemistir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun dogması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düsmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın dogmasına yol açan bir kusur iliskisi aranmaz ve tartısılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düsmekteki kusurunun varlıgı asıldır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde ugrayan asıl alacagının varlıgını, bu alacagın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karsılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bagını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı borçlunun temerrüde düsmekte kusurlu oldugunu ispatla yükümlü degildir. Borçlu ancak temerrüdündeki kusursuzlugunu kanıtlama kosuluyla sorumluluktan kurtulabilir. Bu itibarla, munzam zarar davalarında alacaklının (davacının) ispat yükümlülügü çok sıkı kurallara baglanmamalı, genel ispat yöntemlerinde oldugu gibi her olayın kendi yapısı ve özelligi içinde degerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Ülkemizde süregelen enflasyonun belli yıllarda yüzde yüzlerde seyrettigi, vadeli mevduatların en az bu oranlarda gelir getirdigi, yabancı para degerinin (kurların) her zaman temerrüt faiz oranlarını astıgı, banka kredileri faizlerinin yüzde iki yüze kavustugu, paranın iç alım (satım) alma degerinin büyük ölçüde azaldıgı tartısmasız ve yasanan bir gerçek oldugu çok açıktır. Böyle bir enflasyonist ortamda bireyin parasının degerini sabit tutmak ve kazanç saglamak için bir çaba ve girisimlerde bulunması, örnegin en azından vadeli mevduat veya kurları devamlı yükselen döviz yatırımlarında degerlendirmesi, olayların normal akısına, hayat tecrübelerine uygun düsen bir karine olarak kabul edilmesi zorunludur. Gerçekte de, anlatılan enflasyonist ortamda yasayan makul, normal bir kisinin parasını atıl biçimde elde tutmayacagı, gelir getirici bir yatırıma dönüstürecegi, insan yapısının ve menfaatlerini koruma içgüdüsünün de dogal bir sonucudur. Hal böyle olunca, enflasyonist ekonominin olumsuz etki ve sonuçları kamuca az veya çok herkesin bildigi, en önemlisi gerekli oldugu takdirde bilinebilmesinin kolayca gerçeklestirilebilecegi ve mahkemelerin de bilgisi altında olan vakıalar olarak kabulü gerekir.
Munzam zararın enflasyonun gündemde olmadıgı ve döviz kurlarının da istikrar kazandıgı dönemlerde dogmus olması halinde ise, ispat yükü bakımından durum farklı olup, buna iliskin Dairemiz’in uygulaması, alacaklının munzam zararını somut olarak kanıtlaması gerektigi yönündedir. Somut olayda, davaya konu paranın 09.12.1999 tarihinde … A.S’ye yatırıldıgı ve 09.05.2016 tarihinde temerrüt faizi ile birlikte tahsil edildigi, munzam zararının olustugu iddia edilen dönemin 16 yıllık bir süreci kapsadıgı anlasılmaktadır. Bu itibarla, mahkemece, munzam zararın olusumundaki zaman kesitinin ekonomik kosullarının farklılıgı gözetilmeden tüm dönem için somut ispat arayan yazılı gerekçe ile sonuca gidilmesi isabetli görülmemistir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince, munzam zararın ispatı noktasında yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek, Dairemizin yerleşik içtihatlarında belirtildigi şekilde sepet formülüne göre munzam zararı hesabı yapılması, bu dogrultuda, munzam zararın tespit edilebilmesi için borçlunun temerrüde düstügü tarihten ödemenin gerçekleştirildiği güne kadar geçen süre içerisinde her yıl itibarı ile gerçekleşen yıllık enflasyon artıs oranı, bu oranın esya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve Devlet tahvillerine verilen faiz oranları, Türk Lirası karsısında döviz kurlarına iliskin degisiklik listeleri davacıdan istenmek, gerektiginde bunları ilgili resmi kurum veya kuruluslardan arastırmak, bu sahada uzman bilirkisi görüsünden de yararlanılmak suretiyle bu süre içerisindeki para degerinin düsmesi, alım gücü azalması nedeniyle alacaklının maruz kaldıgı zarar miktarının yukarıda deginilen unsurların toplanıp, ortalamaları bulunarak belirlenmek ve istenilen alacagın temel hukuki yapısı nedeniyle bir tazminat alacagı niteliginde oldugundan ve bu zararın olusmasında ülkenin içinde bulundugu ekonomik ve sosyal ortamın da etkili bulundugu ve bundan ülkede yasamını sürdüren gerçek veya tüzel kisilerin etkilenmemesinin kaçınılamaz oldugu ve nihayet her somut olayın özelligi de dikkate alınarak, bulunacak miktarın TBK’nın 50 ve 51. maddeleri (mülga BK’nun 42 ve 43.) çerçevesinde degerlendirmeye de tabi tutularak belirlenmesi ve bundan sonra bulunan bu zarar miktarından davacının alacagını tahsil ederken aldıgı temerrüt faizi miktarı düsülerek hasıl olacak sonuç çerçevesinde davacının munzam zararının olup olmadıgı ve miktarı tayin ve tespit edilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi dogru görülmemis, bozmayı gerektirmistir…” gerekçesi ile karar bozulmustur.
Direnme Kararı:
12. Istanbul 5. Tüketici Mahkemesinin 05.12.2019 tarihli ve 2019/291 E., 2019/669 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; davacı tarafından açılan dava sonucunda, alacak tutarı olan 450.000TL’nin 09.12.1999 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte, 3.027.540,22 TL (cezaevi harcı ve damga vergisi kesintilerden sonra 2.947.080,68 TL) olarak tahsil edildigi, söz konusu tutardan 2.391.785,38TL’nin takip tarihine kadar islemis faiz tutarı oldugu, takipte kesinlesen tutar için takip tarihinden ödeme tarihine kadar 60.167,84TL faiz hesaplandıgı, davacıya ödenen faiz tutarının toplamda 2.451.953,22 TL oldugu göz önüne alındıgında söz konusu faizi asan zararın davacı tarafından somut olgularla ispat edilmesi gerektigi gerekçesiyle direnme kararı verilmistir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmistir.
II. UYUSMAZLIK
14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyusmazlık; TBK’nın 122. maddesi çerçevesinde askın (munzam) zarar talebinin konusunu olusturan zaman aralıgına iliskin piyasadaki ekonomik kosullar karsısında, eldeki davada varlıgı iddia olunan zarar olgusunun, davacının bulundugu duruma göre somut vakıalarla ispatının gerekip gerekmedigi, buradan varılacak sonuca göre ilk derece mahkemesince yapılan inceleme ve arastırmanın hüküm tesisi için yeterli olup olmadıgı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Uyusmazlıgın çözümü için öncelikle konuya iliskin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
16. Borcun ifasının geciktirilmesi borçlunun temerrüdü sonucunu doguracaktır. Borçlunun temerrüdü hâlinde ise ortaya çıkacak olan hukuki sonuçlar TBK’nın 117 ve devamındaki maddelerde düzenlenmistir. Bu sonuçlar arasında uyusmazlıgın niteligi itibariyle önem arz edenlerden ilki; TBK’nın 122. maddesinde düzenlenen askın (munzam) zarar kavramıdır. Öte yandan askın (munzam) zararın anlasılabilmesi için öncelikle, borçlu temerrüdünün bir diger sonucu olan temerrüt faizinin hukuksal niteligi üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
17. Temerrüt faizi, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düsmesi üzerine TBK’nın 120. maddesi geregi kendiliginden islemeye baslayan ve temerrüdün devamı süresince varlıgını sürdüren bir karsılık olması itibariyle zamanında ifa etme olgusuyla dogrudan bir baglantı içerisindedir. Bu kapsamda borçlu, kusurlu olsun veya olmasın borcunu zamanında ifa etmemis olması durumunda temerrüt faizi ödemekle yükümlü olup bu durum ve temerrüt faiz oranları, 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine Iliskin Kanun’un (3095 sayılı Kanun) 2. maddesinde “Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düsen borçlu, sözlesme ile aksi kararlastırılmadıkça, geçmis günler için 1 inci maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladıgı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözlesme olmasa bile ticari islerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından bes puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur.
Temerrüt faizi miktarının sözlesmede kararlastırılmamıs oldugu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıdaki fıkralarda öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamaz.” seklinde düzenlenmistir.
18. Buna göre hukukumuzda alacaklıya, zararın varlıgını, miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın temerrüt faizini talep edebilme hakkı tanınmıstır. Ayrıca temerrüt faizi yükümlülügünün dogumu için borçlunun alıkoydugu paradan yarar saglaması sart olmadıgı gibi bu yararların iadesi amacı da bulunmaz. Temerrüt faizi talep edebilmek için borçlunun temerrüde düsmekte kusurlu olması sart degildir. Borçlu, bu konuda kendisine hiçbir kusur yüklenemeyecegini ileri sürerek ve bunu kanıtlayarak faiz ödeme yükümlülügünden kurtulamaz. Bunun yanında temerrüt faizi, sözlesmeden dogan para borçlarının yanı sıra, sözlesme dısı hukuki iliskiden kaynaklanan para borçlarında da uygulama alanı bulur (Barlas, Nami; Para Borçlarının Ifasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, Istanbul 1992, s. 127).
19. Uyusmazlık konusunun temelini olusturan askın (munzam) zarara iliskin olarak ise TBK’nın 122. maddesi “Alacaklı, temerrüt faizini asan bir zarara ugramıs olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadıgını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.
Temerrüt faizini asan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine
hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” hükmünü haizdir. Bu hükümle uygulamada munzam zarar, kanuni tanımı ile askın zarar olarak adlandırılan hukuki kurum düzenleme altına alınmıs olup mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 105. maddesi de bu hususta aynı yönde düzenleme içermektedir.
20. Askın (munzam) zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düsmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karsılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendigi tarih aralıgındaki dönemi kapsamaktadır. Bu anlamda askın (munzam) zarar, temerrüt faizini asan ve kusur sorumluluguna dair ilkelere baglı bir zarar türü olarak kabul edilir (Uygur, Turgut: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Serhi, Cilt I, 2012, s. 810). Askın (munzam) zarar, borçlu temerrüde düsmeden borcunu ödemis olsaydı, alacaklının mal varlıgının kazanacagı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve olusan durum arasındaki farktır.
21. Askın (munzam) zararın varlıgı için gereken ilk kosul, bir para borcunda borçlunun temerrüdünün varlıgıdır. Bu para borcunun kaynagının, askın (munzam) zararın talep edilebilirligi için herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Bu anlamda TBK’nın 122. maddesi, kaynagı ne olursa olsun temerrüt faizi yürütülebilir nitelikte olmak kosuluyla bütün para borçlarında uygulanma olanagına sahiptir. Borcun dayanagı haksız fiil, sözlesme, sebepsiz zenginlesme, kanun yahut vekâletsiz is görme olabilir. Öte yandan hemen belirtilmelidir ki; askın (munzam) zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacagın temerrüde ugraması ile olusan hukuka aykırılıktır. Bu nedenle borçlunun askın (munzam) zararı tazmin yükümlülügü, asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülügünden tamamen farklı, temerrüt ile olusmaya baslayan asıl borcun, ifasına kadar geçen zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bagımsız yeni bir borçtur.
22. Askın (munzam) zararın varlıgı için gereken ikinci kosul; borçlunun temerrüdü nedeniyle temerrüt faiziyle karsılanamayan alacaklı zararının mevcudiyetidir. Ancak alacaklının zararının temerrüt faizinden az yahut temerrüt faizine esit olması durumunda, zararın temerrüt faiziyle karsılanacak olması sebebiyle askın (munzam) zararın varlıgından söz edilemez. Bu asamada önemle belirtilmelidir ki; TBK’nın 122. maddesi kapsamına kanuni temerrüt faizinin yanında akdi temerrüt faizinin uygulandıgı borç iliskileri de dâhildir. Es söyleyisle alacaklının, borçlu ile arasındaki hukuki iliskiden dogan temerrüt faizinin akdi yahut yasal olması, askın (munzam) zararın talep edilebilirligine engel teskil etmez. Burada önem arz eden husus alacaklının temerrüt faiziyle karsılanamayan zararının mevcudiyetinin ispatıdır.
23. Askın (munzam) zararın varlıgı için gereken üçüncü kosul; borçlunun temerrüde düsmede kusurlu olmasıdır. Zira askın (munzam) zarar sorumlulugu, temerrüt faizinden sorumluluktan farklı olarak kusur sorumluluguna dayanmakta olup burada aranan kusur, borçlunun temerrüde düsmekteki kusurudur. Ancak askın (munzam) zarar iddiasının ileri sürüldügü durumlarda sorumluluk için, diger kosulların varlıgı durumunda borçlunun temerrüde düsmedeki kusurunun varlıgı asıldır. Baska bir anlatımla temerrüt sonrasında borçlunun temerrüde düsmedeki kusurunun alacaklı tarafından ispatı gerekmez. Aksine borçlu, temerrüde düsmede kusursuz oldugunu ispatlamadıkça ortaya çıkan askın (munzam) zarardan sorumludur.
24. Askın (munzam) zararın varlıgı için gereken son kosul ise; borçlunun temerrüdü ile alacaklının askın (munzam) zararı arasındaki illiyet bagının mevcudiyetidir. Bu çerçevede alacaklı, borçlunun temerrüde düsmesi ile ileri sürdügü askın (munzam) zarar olgusu arasındaki illiyet bagını ispatla yükümlüdür.
25. Askın (munzam) zarar bu hukuki niteligi ve karakteri itibariyle, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyecegi gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemis olması hâlinde dahi (TBK m. 122/2) takip veya davanın konusuna dâhil bir borç olarak da kabul edilemez. Bu nedenle asıl alacagın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutuldugunu gösteren bir ihtirazi kayıt dermeyanına da gerek bulunmamakta olup ayrı bir dava ile de zamanasımı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür.
26. Uyusmazlık çerçevesinde üzerinde durulması önem arz eden bir diger husus ise, askın (munzam) zararın ispatı olup esasen askın zararın ispatına iliskin yükümlülük, bu zararın varlıgını iddia eden alacaklının üzerindedir. Bu baglamda askın (munzam) zarar alacaklısı, TBK’nın 122. maddesine dayalı olarak tazminat talebinde bulunabilmesi için öncelikle kaynagı ne olursa olsun evvela bir alacagı oldugunu, borçlunun temerrütte bulundugunu, illiyet bagını ve bu alacagını tahsil edememesinden veya geç ödeme yapılmasından dogan ve duruma göre malvarlıgında azalma veya engellenen kazançlardan olusan zararını kanıtlamak durumundadır.
27. Askın (munzam) zararın talebinde varlıgı iddia olunan zararın, yine alacaklı tarafından yasal ispat vasıtalarıyla somut, inanılır ve açık bir biçimde ispatlaması gerekir. Baska bir anlatımla alacaklı tarafça askın (munzam) zarar olgusu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 194. maddesi geregince ispata elverisli sekilde somutlastırılarak ileri sürülen iddianın ispatı için gerekli tüm deliller somut olarak ortaya konulmalıdır. Bu itibarla salt ülkenin ve piyasanın içinde bulundugu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon, yüksek faiz, para degerindeki düsüs gibi olgulara dayalı olarak ileri sürülen askın (munzam) zarar talebi, alacaklının bu sebeple zarara ugradıgını açık ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmedigi müddetçe, TBK’nın 122. maddesi kapsamında askın (munzam) zararın kanıtı olarak ileri sürülemez ve anılan sartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzluklar alacaklı zararı olarak kabul edilemez. Dolayısıyla TBK’nın 122. maddesinde karsılanması öngörülen faizi asan askın zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve degisken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dısında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Baska bir anlatımla yüksek enflasyon, dolar kurundaki artıs, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek olusu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, davacıyı ispat yükünden kurtarmayacagı gibi herhangi bir ispat kolaylıgı da saglamaz.
Bu itibarla ülkenin içinde bulundugu ekonomik olumsuzluklardan hareketle ileri sürülen soyut ve varsayıma dayalı zarar iddiaları hükme esas alınamaz. (Uygur, s. 816).
28. Ayrıca bir para borcunun ödenmesinde temerrüde düsülmesinden dolayı alacaklının zarara ugrayacagı kabul edilerek bu zararın, ülkenin içinde bulundugu ekonomik durum dikkate alınarak belli bir oranda olacagı benimsenmis ve TBK’nın 120. maddesi yollaması ile 3095 sayılı Kanun’un hükümleri çerçevesinde temerrüt faiz oranları belirlenmistir. Buradan hareketle kanun koyucu tüm bu ekonomik olumsuzlukları degerlendirip, bunların doguracagı zarar dolayısıyla tazminat oranını T.C. Anayasası’ndan aldıgı yasa yapma yetkisine dayanıp temerrüt faizi olarak belirlemis iken, zımnen bu takdirin yerinde olmadıgı ileri sürülüp sadece aynı ekonomik göstergelere dayanılarak tazmin edilecek zararın geçmis günler faizinden fazla oldugu kabul edilemez.
29. Ugranıldıgı iddia olunan zararın, yetkili merciin belirlediginden fazla ve bu nedenle TBK’nın 122. maddesine dayanılarak askın (munzam) zarar istenilmesi hâlinde ise artık açılmıs olan davaya özgü somut vakıalara dayanılması gerekir. Bunlar da yasal, elverisli ve geçerli delillerle, geçerli ispat kuralları dairesinde kanıtlanmalıdır. Burada kanıtlanacak olgular geç ödeme ile davacının maruz kaldıgı zararı doguran vakıalar ve bu vakıalar nedeniyle ugranılan fiili zarardır.
30. Yapılan açıklamalar ısıgında somut olay degerlendirildiginde; davacı tarafından 09.12.1999 tarihinde toplam 450.000TL’nin … A.S.’nin Fatih Subesi’ne yatırıldıgı, anılan bedelin … Off Shore Ltd. adlı bankaya ait hesaba aktarılması sonrasında davacı tarafından bu paranın tahsili için açılan davada yapılan yargılama sonucunda Istanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.02.2015 tarihli ve 2014/1304 E., 2015/64 K. sayılı kararı ile 450.000TL’nin 09.12.1999 tarihinden itibaren islemis avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verildigi, anılan kararı müteakip davacı tarafından Istanbul 22. Icra Müdürlügünün 2015/4956 E. sayılı dosyası ile baslatılan icra takibi sonrasında 09.05.2016 tarihinde mahkemece hüküm altına alınan bedelin faiziyle davalıdan tahsil edildigi anlasılmaktadır.
31. Dava dilekçesinde; davacının hüküm altına alınan alacagının 16 yıl sonrasında avans faiziyle tahsiline karar verildigi, sadece anaparaya isletilen avans faizi sonrasında temerrüt faiziyle karsılanamayan bir zararın ortaya çıkmasının kaçınılmaz oldugu, bu suretle paranın satın alma gücünün azaldıgı, enflasyon oranın temerrüt faiz oranından fazla olması nedeniyle aradaki farkın askın (munzam) zararı olusturdugu, ekonomik olumsuzlukların mevcut oldugu bir durumda bireyin parasını atıl tutmak yerine döviz, altın, devlet tahvili, gayrimenkul gibi yatırım araçlarına yönlendirerek yahut bir yıllık vadeli hesaba yatırıp enflasyonun olumsuz etkisinden korunacagı, bu sebeple benzer yatırım araçlarının getirisinin ortalaması bulunarak davacının askın (munzam) zararının belirlenmesi gerektigi iddiasıyla askın zararın tahsili talep edilmistir.
32. Her ne kadar bozma kararında, ülkemizde belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma degerinin önemli derecede azaldıgı, böyle bir ortamda bireyin parasının degerini sabit tutmak ve kazanç saglamak için girisimlerde bulunmasının olayların normal aksına, genel hayat tecrübelerine uygun düsen bir karine olarak kabul edilmesinin zorunlu oldugu, enflasyonist ekonominin olumsuz etki ve sonuçlarının kamu tarafından bilindigi yahut bilinebileceginden bu durumun mahkemelerin bilgileri dâhilinde oldugu, bu sebeple askın (munzam) zararın olusumundaki zaman diliminin ekonomik kosullarının farklılıgı gözetilmeksizin tüm dönem için somut ispat arayan yazılı gerekçeyle sonuca gidilmesinin hatalı oldugu belirtilmis ise de; davacı tarafından talep edilen askın (munzam) zararın dayanagı olarak ileri sürülen iddia, geç ödeme nedeniyle kendisince, bizzat ve somut olarak ugranılan zarar iddiasından ziyade ekonomik kosullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücündeki meydana gelen azalmanın askın (munzam) zararı olusturdugu yönündedir. Baska bir anlatımla davacı tarafından, ülkemizdeki belirli dönemlerdeki ekonomik kosullarda mevcut olumsuzluklardan hareketle, kendi durumuna özgü sekilde açık ve somut olarak olusan bir zarar olgusuna dair bir iddiada bulunulmadıgı gibi bu yönde ispata yeter herhangi bir delil de sunulmamıstır. Açılan davada sadece, ekonomik kosullardaki olumsuzluklardan hareketle davacının durumunda olan bir bireyin elindeki varlıgını koruma amacıyla belirli yatırımlara yönlendirecegine dair faraziyeye dayalı olarak askın (munzam) zararın ortaya çıktıgı ileri sürülmüstür.
33. Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında askın (munzam) zararın talep edilebilirliginin bir kosulu da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu baglamda ekonomik kosullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden askın (munzam) zarar olarak nitelendirilemeyecegi gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair kosulun gerçeklestigi söylenemez. Zira burada zararın olgusunun, HMK’nın 194. maddesi kapsamında ispata elverisli bir sekilde somutlastırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır.
34. Bu itibarla davacı tarafından ileri sürülen, ülkemizdeki belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan enflasyon, yüksek faiz, para degerindeki düsüs gibi olgulara dayalı askın (munzam) zarar talebi, zarar olgusunun delili olarak kabul edilemez. Zira ülkemizdeki belirli dönemlerde var olan ekonomik kosullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, tek basına davacının temerrüt faizi dısında bir zararının varlıgının ispatı degildir. Dolayısıyla ekonomik sartlar sebebiyle ortaya çıkan yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanma, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek olusu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi olumsuzluklar, bir karine olarak kabul edilip davacıyı, kendi somut durumuna özgü vakıalarla olustugu iddia olunan zararı ispat yükümlülügünden kurtarmayacagı gibi davacıya bu yönde herhangi bir ispat kolaylıgı da saglamaz.
35. Hâl böyle olunca, TBK’nın 122. maddesinde karsılanması öngörülen faizi asan askın (munzam) zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve degisken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dısında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Burada kanıtlanacak olgular; ekonomik sartlar sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar gibi genel ve soyut hususlardan ziyade geç ödeme nedeniyle davacının kendisinin, sahsen ve somut olarak ugradıgı zarardır. Ancak mahkemece yapılan yargılama sırasında, davacı tarafından yukarıda belirtildigi sekilde bir zarar olgusunun ileri sürülüp yasal çerçevede ispatlandıgı söylenemez.
36. Bu nedenle ilk derece mahkemesince verilen davanın reddine dair direnme kararı, temerrüt faiziyle birlikte davacıya ödenen anapara yanında temerrüt faizini asan zararın, davacı tarafından kendi duruma özgü sekilde somut olarak ispat edilememis olması nedeniyle yerindedir.
37. O hâlde, direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekmektedir.
IV. Sonuç:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç pesin alındıgından harç alınmasına yer olmadıgına,
Dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneginin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
29.03.2022 tarihinde oybirligi ile kesin olarak karar verildi.
Yargıtay 3. H.D. 2017/5544 E. ve 2019/1461 K. sayılı ilamı;
Dava ve Karar: Taraflar arasındaki kira sözlesmesinden kaynaklı itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraflarca temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kagıtlar okunup geregi düsünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı, dava konusu kiralananın davacıların murisi tarafından davalıya kiraya verilmis oldugunu, kiraya verenin ölümü ile davacıların ve murisin esinin mirasçı olduklarını, davalının ödenmemis kira bedeli borcu için davacılar tarafından baslatılan takibe haksız olarak itiraz ettigini belirtmis, davalının itirazının iptaline, takibin devamına karar verilmesini talep etmistir.
Davalı, takibe konu kira bedellerini murisin banka hesabına ödedigini, ödenmeyen bir kısım kira bedellerinin ise yapılan zorunlu harcamalara iliskin oldugunu belirtmis, davanın reddini istemistir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmis, hüküm taraflarca temyiz edilmistir.
Dava konusu olan ve icra takibine konu edilen alacak ile kira sözlesmesine konu tasınmazın halen elbirligi hükümlerine tabi oldugu anlasılmaktadır. Dava konusu olan hak, birden fazla kisi arasında ortak olup da bu hukuki iliski hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı sekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde dava arkadaslıgının maddi bakımdan mecburi oldugunun kabulü gerekir. Diger bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kisi tarafından birlikte veya birden fazla kisiye karsı kullanılmasının, zorunlu oldugu hallerde, bu hak dava konusu edildigi zaman o hakla ilgili birden fazla kisi zorunlu dava arkadası durumundadır. Dava arkadaslıgının hangi hallerde mecburi oldugu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaslıgında; dava arkadasları arasındaki iliski çok sıkı oldugundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda zorunlu dava arkadaslarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaslıgında dava konusu olan hak tektir ve dava arkadası sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır (Bkz. HGK 2009/21-286 Esas 2009/328 Karar sayılı ve 08/07/2009 tarihli kararı). Buna göre, alacaklı mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaslıgı bulundugundan icra takibinin tüm mirasçılar tarafından birlikte yapılması gerekmektedir. Takip itiraza ugradıgında da tüm mirasçılar tarafından birlikte itirazın iptali davası açılması veya terekeye temsilci tayini yoluna gidilerek davanın takibi gerekir. Davaya konu icra takibi bir kısım mirasçılar tarafından yapılmıs olup takip yapmayan mirasçı olduguna göre usulüne uygun olarak yapılmıs icra takibi bulunmadıgından aktif husumet yoklugu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kısmen kabulüne karar verilmesi dogru olmamıs, bozmayı gerektirmistir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı …ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428. maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA, pesin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi geregince kararın tebliginden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/02/2019 gününde oybirligi ile karar verildi.