Kasım Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları
Yargıtay 3. HD, 2022/4845 E. 2022/6373 K. RG: 32015 16/11/2022
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması neticesinde davanın kısmen kabulüne dair kesin olarak verilen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı, otoyol işletmecisi olduğunu, davalının maliki bulunduğu … plakalı aracın ücret ödemeksizin geçiş yaptığını, söz konusu ihlalli geçişler nedeni ile doğan şirket alacağının İstanbul Anadolu 19. İcra Müdürlüğünün 2020/549 Esas sayılı dosyasından icra takibine konu edildiğini, davalı tarafça yasal süresi içinde borca itiraz edildiğini, icra takibinin durduğunu, davalı tarafın araç sahipliğini ve geçişlerin yapıldığını inkâr etmediğini, ödeme savunması da olmadığı için davalı borçlunun itirazında haksız olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin ve başkaca tüm yasal talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, davanın kabulü ile davalının İstanbul Anadolu 19. İcra Müdürlüğünün 2020/549 esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline ve takibin devamına, asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere belirlenecek icra inkâr tazminatının davalıdan tahsili ile şirkete ödenmesine, karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, kendisine 2016 yılından 10.01.2020 tarihine kadar herhangi bir uyarı ve bildirim göndermeden yıllar sonra ceza gönderen, geçiş ücretinin misli katı cezayı kesen Avrasya Tüneli İşletme İnşaat ve Yatırım AŞ’nin kasıtlı olarak şahsını ve diğer vatandaşları mağdur ederek haksız kazanç sağladığını, kararın ve cezanın uygulanabilmesi için genel olarak bildirim şartının olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davalının ücretini ödemeksizin Avrasya Tünelinden geçtiği, geçiş ücretinin 138,00 TL olduğu, davacının 6001 sayılı Kanunun 30/5 sayılı maddesi gereğince davalı hakkında 4 kat ceza uyguladığı, kanunda geçiş yapan araç sahibine bildirim yükümlülüğünden bahsedilmemiş ise de, kanuni boşluk olup hakim tarafından kanunlara göre doldurulacağı, ülkemiz kanunlarında asıl borç için bildirim yükümlülüğü aranmamakta ise de, borca bağlı temerrüte ilişkin faiz vs. talep edilebilmesi için ya açıkça diğer tarafın rızası veya bildirim yükümlülüğünün olduğu, kanundaki boşluk bildirim yapılmaksızın ceza uygulanabileceği anlamında olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabul kısmen reddine, karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 08/06/2022 tarihli yazısında; davalının aracının hususi kullanıma tahsisli özel araç olduğu ve söz konusu ücretli yol kullanımının tüketici işlemi mahiyetinde olacağı, bu cihette uyuşmazlığın çözümünde tüketici mahkemelerinin görevli olduğu, şayet davalının anılan araçla taşıma faaliyeti gerçekleştirdiğinin anlaşılması halinde bu defa da uyuşmazlığın çözümünün asliye ticaret mahkemelerinin görev alanına gireceği gözetilip davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi idari para cezası olarak öngörülen 4 katı cezanın tahsili için öncelikle davalıya geçiş ücretinin tebliğinin gerektiği yönündeki değerlendirme ve kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişkiye yer verilmesinin de usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Dava, davalının maliki olduğu aracın davacının işletmekte olduğu otoyoldan ihlalli geçişi nedeniyle geçiş ücreti ve ceza bedelinin tahsili için başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık görevli mahkemenin belirlenmesi, ihlalli geçiş nedeniyle ceza bedelinin ödenip ödenmeyeceği ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
1- Dava tarihi olan 27/11/2015 tarihinde yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3.maddesine göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.
6502 sayılı yasanın 73.maddesi, bu Kanun’un uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı öngörülmüştür.
Bir hukuki işlemin sadece 6502 sayılı yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta, aracın hususi araç vasfında olduğu sabit olup davacı araç sahibinin tüketici olduğu anlaşıldığından uyuşmazlığın bu noktada çözümü 6502 sayılı yasa kapsamında kalmaktadır. Bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılır ve görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Hal böyle olunca, davaya bakmaya Tüketici Mahkemesinin görevli olduğunun kabulü gerekir.
O halde, mahkemece, Tüketici mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde bir karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
2-Davalıya ait aracın davacının işlettiği yoldan geçiş tarihinde yürürlükte olan 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Hizmetleri Hakkında Kanun’un Geçiş Ücretini Ödememe ve Güvenliğin İhlali başlıklı 30/5. maddesinde “4046, 3465 ve 3996 sayılı kanunlar çerçevesinde işletme hakkı verilen veya devredilen otoyollar veya erişme kontrolünün uygulandığı karayollarından geçiş ücretlerini ödemeden geçiş yapan araç sahiplerinden, işletici şirket tarafından geçiş ücreti ödemeden giriş çıkış yaptığı mesafeye ait geçiş ücreti ile birlikte, bu ücretin on katı tutarında ceza, genel hükümlere göre tahsil edilir.” şeklinde yer alan düzenlemeye göre, geçiş ücreti ödemeden geçiş yaptığı tespit edilen araç sahiplerine geçiş ücretinin 10 katı idari para cezası verilir.
16.05.2018 tarihli 7144 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 18. maddesi ile 6001 sayılı Kanun’un 30/5. maddesinde yer alan 10 katı ibaresi 4 katı şeklinde değiştirilmiş ve yine aynı Kanun 19. maddesi ile 6001 sayılı Kanun’a geçici 3. madde eklenerek, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce otoyollar ile erişme kontrolünün uygulandığı karayolları İçin belirlenen geçiş ücretlerini ödemeden yapılmış olan geçişlerde araç sahiplerine 6001 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin beşinci fıkrası uyarınca tahakkuk ettirilen ancak henüz tahsilatı yapılmamış olan para cezaları hakkında 4 katı oranının uygulanacağı düzenlenmiştir.
Söz konusu düzenlemeler somut olay özelinde değerlendirildiğinde; davalıya ait aracın geçiş ücreti ödemeden davacının işlettiği yoldan geçiş yaptığı, davalının söz konusu geçiş ücretini ve ceza bedellerini henüz ödemediği, 4 katı şeklinde idari para cezası verileceğine dair yasal düzenlemenin yürürlüğe girdiği ve bu anlamda 6001 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesine göre de 4 katı oranında para cezasının uygulanmasına dair yasal düzenlemenin tahsilat yapılmayan dava konusu yapılan para cezasına uygulanacağı, yargılama sırasında yürürlükte olan mevzuata göre de bildirim koşulunun yer almadığı anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler değerlendirilerek davalının geçiş ücreti ile 6001 sayılı Kanunun 30/5. maddesine göre 4 katı tutarında para cezası yönünden sorumlu olduğu gözetilip sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kısmen kabulü yönünde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
3- Mahkeme kararında yazılacak hususlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Maddeye göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Öte yandan, kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararın hüküm fıkralarının, açık, anlaşılır, çelişkisiz ve uygulanabilir olması gerekmekle birlikte, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi sebeplere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi sebeple haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 298/2. maddesinde de “Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.” şeklinde özellikle düzenlenmiştir.
Somut olayda; kısa kararda, davanın kısmen kabulü ile İstanbul Anadolu 19. İcra Müdürlüğünün 2020/549 esas sayılı icra dosyasındaki takip talebindeki asıl alacağın 138,00-TL olarak düzenlenmesine, icra takibinin bu şekilde devamına, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine, karar verilmiş ancak gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise, davanın kısmen kabulü ile İstanbul Anadolu 19. İcra Müdürlüğünün 2020/549 esas sayılı icra dosyasındaki takip talebindeki asıl alacağın 138,00-TL olarak düzenlenmesine, icra takibindeki faiz oranının yasal faizin icra takip tarihinden itibaren işletilmesine şeklinde faize ilişkin kısmın düzeltilmesine, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş; bu suretle de gerekçeli karar ile kısa karar arasında çelişkiye sebebiyet verilmiştir.
O halde mahkemece, gerekçeli karar ve kısa karar arasında çelişkili hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekir.
Sonuç: Yukarıda 1.. 2. ve 3. bentte açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 12.09.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 6. HD 2022/3256 E. 2022/3847 K. RG:32028 29/11/2022
Davacı vekili, Bölge Müdürlüğü tarafından ihale edilen ve ekli hizmet listesinde 15/11/2016-30/03/2018 tarihleri arasında, Nitelikli ve Yardımcı Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alım İşi kapsamında davalı şirketler nezdinde çalışan ve emeklilik nedeniyle işten ayrılan dava dışı işçi ….’a idare tarafından kıdem tazminatı ödendiğini, dava dışı personelin davalı yüklenici firmaların kuramlarına ait işlerinde çalıştığını, bu bakımdan müvekkili idarenin asıl işveren, davalıların ise alt işveren konumunda olduğunu, dava dışı işçiye yapılan 4.331,31 TL kıdem tazminatı ödemesinin davalılardan rücuen tazminini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, cevap vermemiştir.
Mahkemece; 22/02/2019 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 7166 sayılı Kanunun 11. maddesi gereğince 4857 sayılı Yasanın 112. maddesinin değiştirildiği ve 4857 sayılı Yasaya sözkonusu 7166 sayılı Kanunun 12. maddesi gereğince geçici 9. maddesinin eklendiği, 7166 sayılı Yasanın 11. maddesine “22/05/2013 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 112. maddesine 5. fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklendiği, buna göre “4134 sayılı Kanunun 62. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi uyarınca alt işverenler tarafından çalıştırılan işçilere 11/09/2014 tarihinden sonra imzalanan ihale sözleşmeleri kapsamında, kamu kurum ve kuruluşlarına ait işyerlerinde 11/09/2014 tarihinden sonra geçen süreye ilişkin olarak kamu kuram ve kuruluşları tarafından yapılan kıdem tazminatı ödemeleri için sözleşmesinde kıdem tazminatı ödemesinden ötürü alt işverene rücu edileceğine dair açık bir hükme yer verilmemişse alt işverene rücu edilemez” şeklinde düzenleme bulunduğu, taraflar arasında imzalanan sözleşmelerin 11/09/2014 tarihinden sonra imzalandıkları, 2016-2018 dönemlerine ait olduğu, sözleşmelerde açıkça alt işverenlerin sorumlu olacağına dair hüküm bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, Adalet Bakanlığı tarafından, 6100 sayılı HMK’nın 363. maddesinin birinci fıkrası uyarınca Kanun yararına temyiz edilmiştir.
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Hizmet alım sözleşmeleri; ihale şartları ile belirlenen işin sözleşmede kararlaştırılan bedel ile yapılmasının üstlenildiği sözleşmelerdir. Bu sözleşme türünde yüklenicinin edimi, hizmetin kendi işçisi ile yerine getirilmesi, işverenin edimi ise sözleşme bedelinin ödenmesidir. Sözleşme kapsamında yapılması gereken iş yüklenici işçisi tarafından yerine getirilecektir. İş akdinin yüklenici ile işçi arasında yapıldığı hususu ihtilaflı değildir. SGK kayıtları da bu hususu doğrulamaktadır. Hizmet alımı tip sözleşmelerinde işverenin, yüklenici tarafından çalıştırılan işçinin ücretinin ödenmesi, sosyal haklarının takibi gibi denetim dışında işçiye karşı bir sorumluluğu yoktur. İşveren ile yüklenicinin İş Kanunu’na göre işçiye karşı müteselsilen sorumlu olmasına rağmen rücu ilişkisinde taraflar arasında imzalanan sözleşmenin uygulanması sözleşme hukukunun en temel ilkelerindendir.
İşçilik alacakları işveren tarafından ödenen işçinin; yüklenici işçisi olması, sözleşme ücretine işçinin ücret ve sosyal haklarının dahil olması, işverenin işçilik alacaklarından sorumlu olacağına dair sözleşmede bir hüküm bulunmaması hususları nazara alındığında davacı işverenin işçiyi çalıştıran yüklenicilerden ödediği bedeli ve ferilerinin tamamını talep etme hakkı bulunduğunun kabulü gerekir.
Hizmet alım ihaleleri aynı yüklenici tarafından alındığı gibi, değişik yükleniciler tarafından da alınabilmektedir. Bu halde işyeri devri suretiyle işçiler yeni yükleniciye devredildiği için hizmet akitleri kesintiye uğramadan devam etmekte ve işçilik alacakları da bu doğrultuda hesaplanmaktadır.
İşçiye ödenen kıdem tazminatı iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanmakta olup, bu kıdem tazminatının tamamından işçiyi çalıştırdıkları dönemle orantılı olarak yükleniciler işverene karşı sorumludurlar.
Bu durumda mahkemece yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde, iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanan kıdem tazminatının tamamından işçiyi çalıştırdıkları dönemle orantılı olarak davalı yüklenicilerin işverene karşı sorumlu oldukları dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, işçi ile işveren arasında uygulanması gereken kanun maddeleri gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
Bu nedenle Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma istemi kabul edilerek, mahkeme kararının kanun yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığının kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile İzmir 21. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/44 Esas, 2021/287 Karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere HMK’nın 363/2. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, HMK’nın 363/3. maddesi uyarınca gereği yapılmak üzere kararın bir örneğinin ve dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 05.09.2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.