Eylül Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları
Yargıtay 3. HD, 2022/2215 E. 2022/4920 K. RG: 31956 17/09/2022
Dava ve Karar: Taraflar arasında karşılıklı görülen itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davaların kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Asıl davada davacı; taraflar arasında 01/02/2014 tarihli kira sözleşmesi düzenlendiğini, kiralanan tahliye edildiği ve hiçbir borcu olmadığı halde depozito bedelinin iade edilmediğini, depozito alacağının tahsili için yapılan takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek; itirazın iptaline, lehine icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı; davacının anahtarın teslim tarihi olan 23/02/2018 tarihine kadar olan kira bedellerinden sorumlu olduğunu, ayrıca kiracı davacının kira süresi sona ermeden sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiği için kiralananın benzer koşullarda kiraya verilebileceği makul süre için kira sözleşmesinden doğan borçlarının devam edeceğini savunarak davanın reddine istemiş, karşı davasında ise; 23/02/2013 tarihine kadar olan kira alacakları ile bu tarihten itibaren hesaplanacak makul süre kıra bedeli tazminat için şimdilik 5.000 TL’nin 06/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir
Birleşen davada davacı kiracı; kiralananda pis su tahliye giderinde arıza meydana geldiğini, bu arızanın giderilmesi için 600 TL masraf yaptığını, bu harcamayı 2017 Kasım ayı kira bedelinden mahsup ettiğini ancak davalının Kasım 2017 kira bedelinden bakiye 600 TL kira bedelini için hakkında takip başlattığını, zorunlu olarak yapılması gerekli bu harcamadan davalı kiraya verenin sorumlu olduğunu ileri sürerek, söz konusu takip nedeniyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulü ile 2.480 TL asıl alacak yönünden takibin devamına, karşı davanın kısmen kabulü ile 6.000 TL erken tahliye tazminatının 10/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte karşı davalıdan alınarak karşı davacıya verilmesine, birleşen davan m reddine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 11/03/2022 tarihli yazısında; davada, davalıya ait taşınmazda kiracı olan davacının taşınmazı tahliye etmiş olmasına rağmen güvence bedelinin tarafına ödenmediğini ileri sürerek giriştiği ilamsız icra takibinin davalının haksız ve hukuka aykırı itirazı üzerine durduğu ileri sürülerek itirazın iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesinin istendiği, kanun yararına temyiz istemine konu asıl davada takibin 1.000 Euro üzerinden başlatıldığı, asıl davadan başka davalının karşı davada erken tahliyeden doğan alacağı ile kira bedelinin de ödenmesini istediği, mahkemece yapılan değerlendirme sonucunda asıl davanın kısmen kabulüyle takibin 2.480 TL asıl alacak yönünden devamına ve karşı davanın da kısmen kabulüne karar verildiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 26 ncı maddesi uyarınca hâkim her iki tarafın iddia ve talebiyle bağlı olup talepten fazlasına veya başka bir şeye hükmedemeyeceği, öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 99 uncu maddesinde; konusu para olan borcun ülke parasıyla ödeneceği, ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılmasının kararlaştırılması halinde, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borcun, ödeme günündeki rayiç üzerinden ülke parasıyla da ödenebileceği, ülke parası dışında başka bir para birimi belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklının, bu alacağının aynen veya vade ya da fiili ödeme günündeki rayiç üzerinden ülke parası ile ödenmesini isteyebileceğinin düzenlendiği, mahkemece, davacı kiracı tarafından ödenmiş olan güvencenin 1.000 Euro olduğu ve iadesi istenen bedelin de aynı şekilde Euro cinsinden olduğu gözetilmeden yapılan yargılama sonunda talepten farklı şekilde TL’ye hükmedilmesi ve hükmolunan 2.480 TL’ye de ne şekilde ulaşıldığına gerekçede yer verilmemesi usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; hükmün, kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesinde, kiracı tarafından depozito bedeli olarak 1.000 Euro verileceği düzenlenmiş olup depozito bedeli konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davaya dayanak icra takibi ile 1.000 Euro depozito alacağının tahsili talep edilmiştir. TBK’nın 99/3 maddesi uyarınca, yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde, alacaklının bu alacağını aynen, vade veya fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini isteyebileceği kabul edilmiştir. Davacının, alacağını Euro cinsinden icra takibine konu ettiği, sadece harca esas değerin belirlenmesi için icra dosyasına takip tarihindeki karşılığını 4.680 TL olarak belirttiği görülmektedir. Buna göre, davacının döviz emsinden olan alacağının fiili ödeme günündeki rayiç üzerinden ödenmesini istediği gözetilerek hüküm tesisi yoluna gidilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile Türk Lirası olarak belirlenen alacak miktarı üzerinden takibin devamına karar verilmesi suretiyle hüküm tesisi yoluna gidilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ayrıca mahkemece, itirazın 2.480 TL asıl alacak üzerinden devamına karar verilmiş ise de hükmedilen bu sonuca nasıl varıldığı konusunda herhangi bir açıklama yapılmayarak 6100 sayılı HMK’nın 297 maddesine aykırı hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırı olup, Adalet Bakanlığının yerinde görülen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığının yerinde görülen kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile HMK’nın 363 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 24/05/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 4. HD, 2021/21252 E. 2022/5913 K. RG: 31956 17/09/2022
Dava ve Karar: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükme karşı Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozma yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkiline ait araca davalının zorunlu trafik sigortacısı olduğu aracın tam kusurlu olarak çarpması sonucu müvekkilinin aracında değer kaybı meydana geldiğini beyanla, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100,00 TL değer kaybının temerrüt tarihinden işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.
Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/720-2020/471 sayılı ilamında; toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın reddine karar verilmiş; hükmün Adalet Bakanlığı tarafından HMK’nın 363. maddesi gereğince kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan değer kaybı istemine ilişkindir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesi gereği, KTK 85. maddesinde belirtilen, bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olması durumunda, poliçe limiti dahilinde işletenin sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere, mali sorumluluk sigortası yaptırılması zorunludur.
Yerel mahkemenin karar tarihinde yürürlükte bulunan Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesine göre “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun (…) öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun (…) düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.”
Somut olayda trafik kazası 4.10.2019 tarihinde meydana gelmiştir. Davalıya zorunlu trafik sigortalı aracın poliçesinin teminat başlangıç ve bitiş tarihleri 9.1.2019-9.1.2020 olup dava 23.12.2019 tarihinde açılmıştır. Mahkemece makine mühendisinden aldırılan bilirkişi raporunda değer kaybı için seçenekli hesaplama yapılmış, hükmün gerekçesinde kaza ve poliçe başlangıç tarihi dikkate alındığında Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları ekine göre değerlendirme yapan seçeneğe itibar edilerek 6.10.2020 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Yerel mahkemenin karar tarihi gözetildiğinde, Anayasa Mahkemesi’nin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 E-202/40 K. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiş olması nedeniyle zarar ve zarar kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekmektedir. Zira uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK.nun 21.01.2004 gün, 2004/10-44 E, 19 K. sayılı kararı) Anayasa Mahkemesinin iptal karan sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunludur. (HGK.nun 21.3.2012 gün, 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararı) Yargıtay uygulamasına göre değer kaybı, aracın trafik kazası sonucu hasarlanıp onarılmasından sonraki değeri ile hiç hasarlanmamış haldeki değeri arasındaki farka ilişkin olup, araçtaki değer kaybı belirlenirken, aracın markası, yaşı, modeli ve hasar gördüğü kısımları dikkate alınarak aracın kaza tarihinden önceki 2. el satış değerinin tespiti ile aracın tamir edildikten sonra ikinci el satış değerinin tespiti ve arasındaki fark göz önüne alınmaktadır. Dolayısıyla mahkemece AYM’nin iptal kararı sonrasında verilen 6.10.2020 tarihli kararda bilirkişi raporunda Yargıtay uygulamasına göre hesaplama yapan seçenek yerine, genel şartlara göre hesaplama yapan seçeneğin hükme esas alınması doğru olmayıp 6100 sayılı HMK’nın 363. maddesi gereği kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma itirazlarının kabulüyle 6100 sayılı HMK’nin 363. maddesi uyarınca hükmün, hukuki sonuçlarına etkili olmamak kaydı ile KANUN YARARINA BOZULMASINA, bozma kararının bir örneğinin Resmi Gazetede yayınlanmak üzere Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine, 25/03/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 5. HD, 2021/7032 E. 2021/9148 K. RG: 31962 23/09/2022
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtay’ca incelenmesi, Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Davacı site yönetimi ile davalılar arasındaki davada …1. Sulh Hukuk Mahkemesince kesin olarak verilen ve Yargıtay’ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 06/11/2018 günlü, 2017/1444 esas, 2018/1779 karar sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün 21/05/2021 gün … sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiştir.
Dosya kapsamından; davacı tarafından davalıların kendilerine düşen katkı payını ödememesi nedeniyle başlatılan icra takibine itiraz etmesi sonucu icra takibinin durdurulduğu bu nedenle davalıların yaptığı itirazın iptalinin istenildiği, mahkemece davanın kabulüne miktar itibariyle kesin olarak karar verildiği bu nedenle hükmün Yargıtay incelemesinden geçmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davacı alacaklı tarafından davalılar aleyhine ödenmeyen katkı payının tahsili amacıyla 19/10/2017 tarihinde başlatılan icra takibinden sonra davalılardan …’in 23/10/2017 tarihinde bir kısım ödeme yaptığı ancak ödeme emrinin tebliğinden sonra ise icra takibine itiraz ederek takibin durmasını sağladığından davacı tarafından davalı tarafça yapılan kısmi ödeme beyan edilerek itirazın iptalinin istenildiği anlaşılmakla; İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Yasal dayanağını İİK’nın 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da, ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur.
Tüm bu nedenlerle, her ne kadar davalı icra takibinden sonra asıl alacağı ödemiş ise de icra takibine yönelik yaptığı itirazla takibin durmasına sebebiyet verdiğinden davacı alacaklının icra masrafları, vekalet ücreti gibi bakiye alacakların tahsili için itirazın iptalini istemekte hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda yapılması gereken icra takip tarihi itibariyle icra takibindeki alacağın haklı olup olmadığının tespiti ile yerinde görülür ise itirazın iptaline karar vermektir. Mahkemece asıl alacak bakımından tereddüt oluşturacak şekilde icra dosya hesabı çıkartılarak yapılan kısmî ödemenin hesaptan düşürülmesi sureti ile kalan bedel üzerinden itirazın iptaline karar verilmesi bu nedenlerle doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığının Kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HMK’nın 363/1 maddesi uyarınca sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Adalet Bakanlığı’na GÖNDERİLMESİNE, 21/06/2021 gününde oybirliği ile karar verildi.