Eylül Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları
Yargıtay 3. HD 2021/4001 E. 2021/7147 K. RG Sayı : 31585 01/09/2021
Dava ve Karar: Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılım yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik kararın tavzihine dair istemin reddine dair verilen ek karara karşı Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulmakla; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı; kimlik bilgilerini kullanan 3. kişilerin davalı şirket ile telefon aboneliği sözleşmesi imzaladıklarını, aboneliğe konu hattı kullanan bu kişilerin fatura bedellerini ödememesi üzerine davalı şirketin 2006 yılında hakkında icra takibine giriştiğini, takip edilmemesi nedeniyle işlemden kaldırılan icra takibinin davalı şirket tarafından 2014 yılında yenilendiğini ileri sürerek; takibin dayanağı olan sözleşmedeki imzanın kendisine ait olmadığının ve takip nedeniyle davalı şirkete borçlu bulunmadığının tespitini talep etmiştir.
Davalı …… Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş. tarafından davaya cevap verilmemiş, mahkemece davaya konu abonelik sözleşmesinin gönderilmesinin istenmesi üzerine davalı vekili tarafından 25/04/2016 tarihinde sunulan cevabi yazıda; davalı şirketin tüm varlığının TMSF tarafından 6183 sayılı Kanun gereği haczedildiği, ….. Varlıkları Ticari ve İktisadi Bütünlüğünün TMSF’nin 23/06/2005 tarihli ve 250 sayılı kararı uyarınca 13/12/2005 tarihinde gerçekleştirilen ihale ile ……. Telekomünikasyon A.Ş.ye verildiği, TMSF Kurulunun 24/05/2006 tarihli ve 243 sayılı kararı ile ihalenin onaylandığı, bu tarih itibariyle lisans hakkının, tüm mal varlığının ve abone dosyaları da dahil ticari faaliyetin devamına dair tüm sözleşmelerin ……. Telekomünikasyon A.Ş.ye geçtiği, ihale şartnamesinin 10.2. maddesinde kurulun ihaleyi onay tarihine kadar devre konu olan sözleşmelerden doğmuş ve doğacak tüm alacak ve yükümlülüklerin davalı şirkete, bu tarihten sonra doğacak tüm alacak ve yükümlülüklerin ihaleyi kazanana ait olacağının hüküm altına alındığı, takibe konu borcun 24/05/2006 tarihinden önceki döneme ilişkin olduğu, borcun ödenmemesi nedeniyle davacı hakkında başlatılan takibin yenilendiği, abonelik sözleşmesinin ….. Telekomünikasyon A.Ş.den istenilmesi gerektiği bildirilmiştir.
Mahkemece; sözleşmeyi sunamayan davalı tarafından icra takibinin haklı dayanağının ispat edilemediği gerekçesiyle, davanın kabulüne, abonelik sözleşmesinin davacı tarafından yapılmadığının tespiti ile takibin iptaline karar verilmiştir.
Kararın tebliğ edildiği ….. Telekomünikasyon A.Ş, vekili tarafından verilen 31/08/2019 tarihli dilekçede: kararda, davalının ….. Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş. (Yeni ünvanı ….. Telekomünikasyon A.Ş.) olarak belirtildiği, farklı tüzelkişiliklere sahip iki şirket arasında hukuki bir bağın ya da halefiyet ilişkisinin bulunmadığı ileri sürülerek, karardaki maddi hatanın tavzih yolu ile giderilmesi talep edilmiştir.
Mahkemece; davacıyla işlemin ….. Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş. tarafından yapıldığı, bu firmanın ….. Telekomünikasyon A.Ş.ye devredildiği, dosyada yazışmaların ….. Telekomünikasyon A.Ş. ile yapıldığı, dolayısıyla davada halefiyet gereği davalı ….. Telekomünikasyon A.Ş. olduğundan taraf sıfatı yönünden hükümde hata bulunmadığı gerekçesiyle, tavzih talebinin reddine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 16/03/2021 tarihli yazısında; davalı ….. Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş. vekili tarafındım verilen 25/04/2016 tarihli dilekçeyle davada husumetin üstlenildiği, her ne kadar mahkeme gerekçeli kararında davalı olarak “….. Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş. (Tem Ünvanı: ….. Telekomünikasyon A.Ş.)” gösterilmişse de. davanın ” ….. Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş. ” vekili tarafından takip edildiğini, ….. Telekomünikasyon A.Ş.nin davanın hiç bir aşamasında davalı sıfatı ile davaya dahil edilmediği gibi sorumluluk konusunda da herhangi bir araştırma yapılmadığı, tavzih isteminin taraf değişikliği mahiyetinde olmayıp, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu mm 305 ve 306 ncı maddelerine uygun olduğu, mahkemece tavzih isteminin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; ek kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; alacaklı (davalı) ….. Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş. tarafından borçlu (davacı) aleyhine 07/11/2005, 05/12/2005, 05/01/2006 ve 06/02/2006 son ödeme tarihli faturalardan kaynaklanan alacağın tahsili istemiyle 25/09/2006 tarihinde genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi başlatıldığı, takibin davalı tarafından 21/08/2014 tarihinde yenilendiği, yenileme emrinin tebliği üzerine davacı tarafından takibe itiraz edildiği ancak icra müdürlüğü tarafından yenileme emrinin tebliğinin yeniden itiraz hakkı doğurmadığı gerekçesiyle itirazın reddine karar verildiği, akabinde davacı tarafından açılan işbu davada husumetin takibi başlatan ….. Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş.ye yöneltildiği, davalı vekilinin 25/04/2016 tarihli cevabi yazısı üzerine abonelik sözleşmesinin dava dışı ….. Telekomünikasyon A.Ş.den talep edildiği anlaşılmaktadır.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davaya konu icra takibi alacaklı ….. Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş. tarafından başlatılmış olup, takibin yenilenmesi üzerine davacı tarafından açılan işbu davada davalı olma sıfatı takibe konu fatura bedellerinin alacaklısı olan ….. Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş.ye yöneltilmiş, davalı vekili tarafından verilen cevabi yazıda da açıklanan bu hususlar kabul edilmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece; gerekçeli kararda davalının ….. Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş. (Yeni ünvanı ….. Telekomünikasyon A.Ş.) olarak gösterilmesinin maddi hataya dayalı olduğu kabul edilerek, davada taraf sıfatı bulunmayan ….. Telekomünikasyon A.Ş. vekili tarafından maddi hatanın düzeltilmesi için yapılan istemin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin reddine dair ek karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olduğundan, Adalet Bakanlığının yerinde görülen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığının HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile ek kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 23/06/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 3. HD 2021/3978 E. 2021/7142 K. RG Sayı : 31586 02/09/2021
Dava: Taraflar arasındaki istirdat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen karara karşı Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulmakla; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacı; davalı şirketin elektrik abonesi olduğunu, kaçak elektrik kullanmamasına rağmen davalı şirketin yokluğunda ve usule aykırı olarak hakkında kaçak elektrik kullanım tespit tutanağı düzenlediğini, sonrasında da bu tutanağa istinaden tahakkuk ettirilen 1,658.09 TL’yi davalı şirkete ödemek zorunda kaldığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak üzere, şimdilik 10 TL’nin ödeme tarihinden işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı şirket tarafından davaya cevap verilmemiş, herhangi bir savunmada bulunulmamıştır. Mahkemece; davacının davalı şirkete 19/09/2016 tarihinde 1.594,64 TL ödediği, ödeme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında iki yıldan fazda zaman geçtiği, davalı şirket tarafından süresi içinde sunulan cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunulduğu, bu nedenle alacağın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 17/03/2021 tarihli yazısında; zamanaşımının, bir talep ve dava hakkının kanunda belirtilen süre içinde kullanılmaması halinde usul hukukunca öngörülen şekilde ileri sürmek koşuluyla, borçluya borcunu ödememe imkanı veren bir hukuki müessese olduğu, bir itiraz olmayıp defi niteliğinde olan zamanaşımının ileri sürülmedikçe hakim tarafından resen göz ününde tutulamayacağı, cevap dilekçesi sunmayan davalının ön inceleme ve tahkikat aşamalarında da zamanaşımı definde bulunmadığı, bu nedenlerle mahkemece zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Uyuşmazlık; kaçak elektrik kullanıldığı iddiasıyla davalı şirket tarafından tahakkuk ettirilen kaçak tüketim bedelini ödemek zorunda kalan davacı elektrik abonesi tarafından, kaçak elektrik kullanıldığına dair iddianın ve buna bağlı olarak yapılan tahakkukun yerinde olmadığı iddiasıyla, davalı şirkete ödenilen kaçak elektrik tüketim bedelinin iadesinin istenildiği davada, zamanaşımının dolduğu gerekçesi ile verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümlenmesi için öncelikle “zamanaşımı” kavramı üzerinde durulmalıdır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 146 ila 161 inci maddelerinde düzenlenmiş bulunan zamanaşımı; alacak hakkının, belli bir süre kullanılmaması yüzünden “dava edilebilme” niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir.
Borcun zamanaşımına uğramasıyla, borç (alacak) sona ermez, sadece alacaklının dava yoluyla alacağını elde etme olanağı, “alacağın dava edilebilme niteliği” ortadan kalkar. Zamanaşımına uğramış bir borç, ifa edilebilen fakat dava edilemeyen eksik bir borçtur.
Zamanaşımı, hukuki açıdan defi (kişisel savunma nedeni) niteliğindedir. Borçlu, borcunu ifadan kaçınmak istiyorsa, zamanaşımı definde bulunmalı, alacağın zamanaşımına uğradığını, dava edilebilme niteliğini kaybettiğini beyan etmelidir. Bu husus, TBK’nın 161 inci maddesinde; “Zamanaşımı ileri sürülmedikçe, hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 73 üncü maddesinin dördüncü fıkrası gereğince 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun basit yargılama usulüne ilişkin hükümlerine tabi davada, davalı tarafından davaya süresinde cevap dilekçesi verilmediği gibi ön inceleme ve tahkikat aşamalarında da alacağın zamanaşımına uğradığı yönünde bir defi ileri sürülmemiştir.
Buna göre, mahkemece; davalı tarafından zamanaşımı definin ileri sürülmediği göz önüne alınarak, davanın esasının incelenmesi ve ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olduğundan, Adalet Bakanlığının yerinde görülen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığının HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 23/06/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 3. HD 2021/3373 E. 2021/7141 K. RG Sayı : 31588 04/09/2021
Taraflar arasındaki tüketici hakem heyeti kararının iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen karara karşı Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulmakla; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı; 25/12/2017 tarihinde yapılan kontrol sırasında elektrik abonesi olan davalının sayaç faz girişinden sayaç faz çıkışına kanca atmak suretiyle kaçak elektrik kullandığının tespit edildiğini, bu durumun tutanağa bağlanmasından sonra davalı hakkında kaçak tahakkuku yapıldığını, akabinde davalının kaçak elektrik kullanmadığı iddiasıyla kaçak tahakkukuna dair işlemin iptali için tüketici hakem heyetine başvurduğunu, böyle bir iddianın mahkemede ileri sürülebilecek olmasına rağmen tüketici hakem heyeti tarafından davalının başvurusunun kabulüne karar verildiğini, ayrıca kaçak elektrik tutanağının aksi sabit oluncaya kadar geçerli resmi belgelerden olduğunu ancak tüketici hakem heyetince abonenin ya da tanığın imzasının bulunmaması nedeniyle belgenin eksik düzenlendiğinin ve resmi belge niteliğinde olmadığının kabul edildiğini ileri sürerek; Akçakale İlçe Tüketici Hakem Heyeti tarafından verilen 13/03/2018 tarihli kararın iptalini talep etmiştir.
Davalı; kaçak elektrik kullanmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; alınan bilirkişi raporu ile davalının mevzuata aykırı bir şekilde elektrik enerjisi tüketimi fiilini işlediğinin, davacı şirketin davalıdan 756,34 TL alacaklı olduğunun, kaçak tahakkukunun sehven 2.246,67 TL olarak yapılmış olması nedeniyle 1.490,33 TL tutarındaki fazla tahakkukun iptal edilmesi gerektiğinin belirlendiğini, bu belirlemeye göre tüketici hakem heyeti tarafından 1.179,95 TL tutarındaki tahakkukun iptaline karar verilmiş olmasının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 16/03/2021 tarihli yazısında; bir hukuki işlemin, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin olması gerektiği, kaçak elektrik kullanımının ise, ilgili yönetmelik ve mevzuat hükümlerinin dışına çıkılarak dağıtım şirketlerince sağlanan elektrik verilmesi hizmetinden yararlanılması ile oluştuğu, kaçak elektrik kullanımının olup olmadığının mahkemece yapılacak yargılamayı gerektirdiği, tüketici hakem heyetlerince bu değerlendirmenin yapılamayacağı, dolayısıyla taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işleme dayanmayan kaçak elektrik kullanımı iddiasını içeren durumlarda hakem heyetlerinin görevli olmadığı, hu halde 6502 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin uygulanamayacağı, somut olayın kaçak elektrik kullanımından kaynaklı olarak tahakkuk ettirilen miktarın iptali istemine ilişkin olduğu, eldeki davaya bakma görevinin genel mahkemelere ait bulunduğu, kaçak elektrik kullanımına ilişkin uyuşmazlıklarda tüketici hakem heyetinin görevli olmadığı dikkate alınarak, mahkemece hakem heyeti kararının iptali ile hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Uyuşmazlık; kaçak elektrik kullanıldığı iddiasıyla davacı şirket tarafından tahakkuk ettirilen kaçak tüketim bedelinin iptali için elektrik abonesi olan davalı tarafından yapılan başvuru sonucunda tüketici hakem heyeti tarafından verilen kararın iptali istemine ilişkindir.
Tüketici hakem heyetlerinin hangi uyuşmazlıklarda görevli olduğu, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’nun (THKK) 66 ve devamı maddeleri ile aynı Kanun’un 72 nci ve 84 üncü maddelerine dayanılarak hazırlanan Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinde düzenlenmiştir.
Diğer taraftan, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun (İİK) 72 nci maddesinin birinci fıkrasına göre; borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için genel hükümler çerçevesinde mahkemeye başvurarak menfi tespit davası açabilir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalının, davacı şirket tarafından düzenlenen kaçak elektrik kullanımına dair tutanak ve bu tutanak nedeniyle yaptığı tahakkuk işlemi nedeniyle borçlu olmadığına dair istemine ilişkin uyuşmazlığın, yargı organlarının niteliklerine ve sıfatlarına sahip olmayan tüketici hakem heyetince çözüme kavuşturulması mümkün değildir. Bu anlamda, söz konusu uyuşmazlık tüketici hakem heyetinin görev alanı dışında kalmaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece; uyuşmazlığın İİK’nın 72 nci maddesi hükmü uyarınca genel mahkemelerde görülmesi gerektiği, tüketici hakem heyetinin bu tür uyuşmazlıklarda görevli olmadığı gözetilerek, tüketici hakem heyetince davalının başvurusunun kabulüne dair verilen kararın iptaline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmediğinden, Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığının HMK’nm 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 23/06/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 3. HD 2021/3996 E. 2021/7146 K. RG Sayı : 31614 30/09/2021
Dava ve Karar: Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen karara karşı Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulmakla; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı; ortağı bulunduğu taşınmazın, satış yoluyla ortaklığın giderilmesine dair verilen mahkeme kararı uyarınca üzerindeki bina ile birlikte satış memurluğu tarafından üçüncü kişiye satıldığını, gerek ortaklığın giderilmesi davasında gerekse satış memurluğunca taşınmaz üzerindeki binanın kendisi ile kardeşleri … ve …’e ait olduğu belirtilerek, taşınmazın ve binanın değerinin ayrı ayrı tespit edildiğini, ancak satış memurluğu tarafından binaya isabet eden satış bedelinden taşınmazda mirasçı sıfatıyla ortak olan davalının da içinde bulunduğu kimselere pay verildiğini, bu durumun bildirilmesine rağmen bedeli iade etmeyen davalının bu amaçta başlattığı takibe de haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek; takibe vaki itirazın iptali ile davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile takip dosyasına yapılan itirazın iptaline, takibin asıl alacak üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 16/03/2021 tarihli yazısında; mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması nedeniyle; yargılama giderlerinin haklılık oranına göre paylaştırılması gerekirken tamamının davalı tarafa yükletilmesinin, ayrıca hükmedilen kabul ve red miktarı maktu vekalet ücretinin altında olmasına rağmen, taraflar lehine maktu vekalet ücretine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nn 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
HMK’nın “Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre; “Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini taraflarının haklılık oranına göre paylaştırır.”
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 13 üncü maddesi; “Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez” hükmünü içermektedir.
Açıklanan bu bükümlere göre, mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmesi nedeniyle, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin, davacının haklı çıktığı oranda davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, tamamının davalı tarafa yükletilmesi, ayrıca taraflar yararına kabul veya reddedilen miktarları geçmemek üzere vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, her iki taraf yararına da kabul ve reddedilen miktarları geçecek şekilde maktu vekalet ücretine hükmedilmiş olması usul ve kanuna aykırı olduğundan, Adalet Bakanlığının yerinde görülen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığının HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 23.06.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.