Aralık Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları
Yargıtay 1. HD, 2022/5755 E.2022/5832 K. RG:32031 02/12/2022
Dava ve Karar: Dava, mülkiyet hakkına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, yargılama sonucunda Mahkemece; “Davanın kabulü ile; Elazığ Merkez İzzetpaşa Mah. 1929 ada 6 no.lu parselde bodrum kat bir no.lu bağımsız bölümle ilgili davalılar adına olan tapu kayıtlarının davacıların miras payları oranında davacılar …, …, …, … ve … adına tapuya tesciline,” karar verilmiş; davacı tarafın tavzih isteği de Mahkemece reddedilmiş ve hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Adalet Bakanlığı, davada verilen kararın İnfazda tereddüt yaratmaması yönünden veraset ilamına atıf yapılması ve hükme konu pay oranlarının açıkça belirtilmesi gerektiğini ileri sürerek, kanun yararına bozma isteğinde bulunmuştur.
Bilindiği üzere; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinin 2. maddesi “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmünü içermektedir.
Somut olayda, HMK’nın 297/2. maddesi hükmü gözetilmek suretiyle davacıların karar altına alınan miras paylarının mirasbırakanlarının veraset ilamına atıf yapılarak ya da veraset ilamında gösterilen oranları açıkça belirtilerek hükmün infazında ortaya çıkabilecek tereddütün giderilmesi gerekirken, anılan hususun göz ardı edilmesi doğru değildir.
Sonuç: Adalet Bakanlığının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 363. maddesine dayanan kanun yararına bozma isteği açıklanan nedenden ötürü yerinde olduğundan bozma isteğinin kabulü ile hükmün, hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere HMK’nın 363/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA; aynı Kanun’un 363/3. maddesi uyarınca bozma kararının bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine ve Bakanlıkça Resmi Gazetede yayımlanmasına; 15/09/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 7. HD, 2022/4612 E. 2022/5192 K. RG:32032 03/12/2022
Dava ve Karar: Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 10/07/2019 gününde verilen dilekçe ile ortaklığın giderilmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 07/04/2021 günlü temyiz edilmeden kesinleşen hükmün Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün 18/07/2022 tarih ve 39152028-153.01-376-2022 Esas, 1818/21513 sayılı tebliğnamesi ile HUMK’nun 427/6. maddesi gereğince kanun yararına bozulması istenilmiş olmakla, dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Dava, ortaklığın giderilmesi talebine ilişkindir.
Davacı vekili, 598 ada 21 parsel numaralı taşınmaz üzerinde tarafların hissedar olduklarını ancak fiili durum itibarı ile paylaştırmanın mümkün olmadığını belirterek dava konusu taşınmaz üzerindeki ortaklığın satış yolu ile giderilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde, taşınmazın aynen taksiminin mümkün olmadığını, ortaklığın satış suretiyle giderilmesi gerektiğini, tüm paydaşların kabulü halinde de satışın ortaklar arasında yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne, Kocaeli ili, Körfez ilçesi, Yarımca Mahallesi 598 Ada 21 Parsel sayılı taşınmazdaki ortaklığın tüm hak ve yükümlülükleri ile birlikte aynen taksimi mümkün olmadığından hissedarlar arasında yapılacak açık artırma sureti ile satış yolu ile giderilmesine karar verilmiştir.
Hüküm istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.
Davacı vekili 17.02.2022 tarihli kanun yararına temyiz talebini içeren dilekçesiyle Adalet Bakanlığı’na başvurmuş; Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün 18.07.2022 tarihli ve 39152028-153.01-376-2022-E., 1818/21513 sayılı yazılarında; “…Taşınmazın hissedarlar arasında satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilebilmesi için, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 699’uncu maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca tüm paydaşların rızasının bulunması gerekir. Duruşmalara tüm hissedarlar katılmadığı gibi katılan paydaşların da satışın hissedarlar arasında yapılmasını isteyip istemedikleri konusunda beyanları alınmamıştır. Kaldı ki; davacı vekili 12.02.2020 tarihli beyan dilekçesinde satışın umuma açık yapılmasını istediğini belirtmiştir. Hal böyle olunca, mahkemece taleple bağlı kalınmaksızın yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.” denilerek kanun yararına temyiz talebinde bulunulmuştur.
6100 sayılı HMK’nın 363. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla kesin olarak verdikleri kararlar ile yine bu sıfatla verdikleri ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulabilir.
Dava, ortaklığın giderilmesi talebine ilişkindir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 26. maddesinde yer alan “Taleple bağlılık ilkesi” gereğince, “Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azma karar verebilir.” hükmü emredici olup, hakimin bu konuda takdir yetkisi bulunmamaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 699. maddesinde “Paylaşma, malın aynen bölüşülmesi veya pazarlık ya da artırmayla satılarak bedelinin bölüşülmesi biçiminde gerçekleştirilir. Paylaşma biçiminde uyuşma sağlanamazsa, paydaşlardan birinin istemi üzerine hakim, malın aynen bölünerek paylaştırılmasına, bölünen parçaların değerlerinin birbirine denk düşmemesi halinde eksik değerdeki parçaya para eklenerek denkleştirme sağlanmasına karar verir. Bölme istemi durum ve koşullara uygun görülmezse ve özellikle paylı malın önemli bir değer kaybına uğramadan bölünmesine olanak yoksa, açık artırmayla satışa hükmolunur. Satışın paydaşlar arasında artırmayla yapılmasına karar verilmesi, bütün paydaşların rızasına bağlıdır.” hükmü yer almaktadır.
Somut olayda, bilirkişi tarafından tanzim edilen raporda taşınmazın pay miktarına ve paydaş adedine göre aynen taksiminin veya ivaz ilaveli ya da ivaz ilavesiz olarak taksiminin mümkün olmadığı ancak satış suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Mahkemece 12.02.2020 tarihli duruşmada, davacı vekiline taşınmaz üzerindeki ortaklığın satış suretiyle giderilmesi halinde satış işlemlerinin umuma açık ya da hissedarlar arasında yapılmasına dair beyanda bulunmak üzere iki haftalık süre verilmiş, davacı vekili aynı tarihli beyan dilekçesinde satışın umuma açık yapılmasını talep ettiğini bildirmiştir. Mahkemece taleple bağlı kalınmaksızın ve satışın yalnızca paydaşlar arasında yapılacak arttırmayla yapılmasına karar verilebilmesi için bütün paydaşların açık rızasının olmadığı hususu gözetilmeden taşınmazdaki ortaklığın hissedarlar arasında yapılacak açık arttırma suretiyle satış yolu ile giderilmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur. Hükmün bu nedenle kanun yararına bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenle, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün 18.07.2022 tarihli ve 39152028-153.01-376-2022-E. 1818/21513 sayılı kanun yararına temyiz başvurusunun kabulü ile HMK’nın 363. maddesi gereğince hükmün, hukuki sonuçları kalkmamak koşulu ile KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı Yasanın 363/son. maddesi uyarınca kararın bir örneğinin Resmi Gazete’de yayımlanmak üzere Adalet Bakanlığı’na gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilmesine, 15.09.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 10. HD, 2022/9736 E. 2022/10437 K. RG: 32037 08/12/2022
Dava: Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Karar: Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 363/1 maddesi uyarınca, Adalet Bakanlığının 08.08.2022 gün ve 22931 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz isteğinde bulunmuş olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dosya kapsamı incelendiğinde, 14.10.2019 tarihli trafik kazası sonucu sigortalıya ödenen geçici iş göremezlik bedelinin davalı sigorta şirketinden rücuan tahsili için başlatılan takibe yapılan itirazın iptalinin talep edildiği, mahkemece, geçici iş göremezlik ödemelerinin sağlık teminatına dahil olduğu ve sağlık giderlerinin davacı Kurum sorumluluğunda olduğu gerekçesiyle, davanın reddine kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 21 inci maddesinin dördüncü fıkrasında iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edilebileceği düzenlenmiştir.
25.02.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 13.02.2011 tarih 6111 sayılı Yasanın 59. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98. maddesi değiştirilmiş, anılan değişiklik ile trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı esası getirilmiştir.
6111 sayılı Kanunun, yayımı tarihinde yürürlüğe giren Geçici 1. maddesi ile de, bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedelleri, yine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı belirtilmiştir.
Anılan yasal düzenlemelerden de açıkça anlaşılacağı üzere, trafik kazası nedeniyle üniversiteler, bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları “sağlık hizmet bedelleri” yasa kapsamında olup, iş bu davaya da konu olan “geçici iş göremezlik ödemesinin” bu kapsamda değerlendirilmesi mümkün değildir.
Diğer taraftan, mahkeme kararına dayanak gösterilen 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 90 ıncı maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92 nci maddesinin (i) bendinin Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde Esas: 2019/40 – Karar: 2020/40 sayılı kararı ile Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
Şu halde yapılması gereken iş; davaya konu uyuşmazlıkta 6111 sayılı Yasanın 59. ve geçici 1.madde hükümlerinin uygulama imkanı bulunmadığı dikkate alınarak, davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Yasanın 21.madde hükmü çerçevesinde yapılacak inceleme ve araştırma sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığının Kanun yararına temyiz isteminin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığının Kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile Muğla İş Mahkemesinin anılan kararının sonuca etkili olmamak üzere HMK’nın 363/1 maddesi uyarınca Kanun yararına BOZULMASINA, HMK’nın 363/3.maddesi gereğince gereği yapılmak üzere kararın bir örneğinin ve dosyanın Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE, 14.09.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 3. HD, 2022/5859 E. 2022/8090 K. RG: 32042 13/12/2022
Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması neticesinde davanın feragat nedeniyle reddine dair verilen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Karar: Davacı, Şamandıra Belediyesi’nin davalı Sancaktepe Belediyesine devredildiğini, dava konusu yerdeki taşınmazın 18.03.2014 tarih ve 2014/605 sayılı kararı ile İstanbul İli, Sancaktepe İlçesi, Şamandıra Mah. Karapınar Mevkii, 6667 ada, 29 parselde yer alan 240.97 m2 yüzölçümlü arsa üzerinde bulunan ve davalı belediyeye ait iken 51,41m2’ye tekabül eden 512/2400 hissesi Encümen kararı ile onaylanmak sureti ile satış işleminin yapıldığım, 01.01.2014-24.03.2014 tarihlerinde 21.123,39 TL’ lik bir ödeme yapıldığını, daha önce de Şamandıra Belediyesine 21.02.1995 tarihinde 6.585 TL ödeme yapıldığını, ikinci ödeme ile birlikte toplam 27.708,39 TL ödeme yaptığını, yerin adına tapuya tescil edildiğini, mevcut yeri belediyeden satın aldıktan sonra bedelini ve tapu masraflarını ödediğini, malik sıfatıyla yıllarca kullandığı bu yerin vergilerini de 20.11.1991 yılından bu güne kadar düzenli ödediğini, Belediye Encümeni tarafından verilen tapu tescil kararının usul ve yasaya aykırı olduğundan bahisle iptali için İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 2018/1739 Esas Sayılı dosyası ile iptal davası açıldığım ve mahkemenin satış işleminin iptaline karar verdiğini, bu kararla birlikte adına olan tapunun hukuki önemi kalmadığım, satın aldığı arsa üzerinde tasarruf yetkisinin de bulunmadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı şimdilik 10.000 TL maddi tazminatın davalıdan alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, dava dilekçesi tebliğ edilmediğinden cevap vermemiştir.
Mahkemece, davaya konu 29 parselde, 51,41 m2’ye tekabül eden 512/2400 hissesinin Şamandıra Belediye Başkanlığının 18/03/2014 tarih ve 2014/605 sayılı kararı ve ilgili Encümen kararı ile onaylanması üzerine davacıya satıldığı, davacının 01/01/2014 -24/03/2014 tarihlerinde ödeme yaptığı, ödeme neticesinde hissenin davacı adına tescil olunduğu, belediye encümen kararının mahkeme kararı ile iptal edildiği, dolayısıyla satışa konu işlemin idari işlemden kaynaklandığı, davacının talebinin İYUK 2. maddesi gereğince tam yargı davasına konu olabileceği, yargı yolunun caiz olmamasının dava şartı ve kamu düzenine ilişkin olduğu, yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine, karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 18/07/2022 tarihli yazısında; davacı tarafın eldeki davaya konu tazminat talebi için 08.07.2021 tarihli dilekçedeki beyanının hakkın özünden vazgeçme mahiyetinde olmadığı ve feragatin söz konusu olmadığı, davanın geri alınması iradesini yansıtan bir beyan olarak kabul edilebileceği göz önünde bulundurularak gerekli inceleme yapılıp oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinde; davacı vekilinin 08.07.2021 tarihli dilekçesiyle davanın sehven söz konusu mahkemede açıldığı, İdare mahkemesinde yeniden açılacağı belirtilerek dava dosyasından feragat edilmiş ve bunun üzerine mahkemece 11.10.2021 tarihli ek karar ile H.M.K. nın 310 maddesi gereğince davadan feragat hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabildiği ve feragatin da kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurduğu gerekçesiyle 31/05/2021 tarih ve 2021/314 Esas 2021/419 Karar sayılı gerekçeli kararın ortadan kaldırılarak, davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Dava, davaya konu 29 parselde, 51,41 m2’ye tekabül eden 512/2400 hissesinin Şamandıra Belediye Başkanlığının 18/03/2014 tarih ve 2014/605 sayılı kararı ve ilgili Encümen kararı ile onaylanması üzerine davacıya satışına ilişkin kararın iptal edilmesi nedeniyle uğradığı maddi zararın tazmini istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, davacının 08.07.2021 tarihli dilekçesinin hukuki niteliğinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Davacı, değişik şekillerde davasını takipten vazgeçebilir ancak, bunların her birinin sonuçları farklıdır. Bunlardan birisi olan, “davanın geri alınmasında davacı hakkından feragat etmemekte, ileride tekrar dava açabilme hakkım saklı tutarak, şimdilik davayı takip etmeyerek, geri almaktadır. Davanın geri alınması ile, dava baştan itibaren açılmamış sayılır ve sonuçlan ortadan kalkar. Davanın geri alınabilmesinin koşullan 6100 sayılı HMK’nın 123. maddesinde belirtilmiştir. Anılan madde uyarınca, “davacı, hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabilir”. Davalının açık rızası dışında, davayı geri alma yasağı bulunmaktadır. Davalının açık muvafakatinin bulunması halinde ise, davanın esası hakkında bir karar verilmez. Davacının davasını geri alması ve davalının da bu geri almaya açık muvafakat etmesi durumunda mahkemece “karar verilmesine yer olmadığına dair” karar verilmesi gerektiği gerek teoride gerekse Yargıtay uygulamasında kabul edilmiştir.
Öte yandan, davaya son veren taraf işlemlerinden biri olan feragat, davacının netice-i talebinden kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. Hiçkimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi (HMK m. 24/2), davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmeye zorlanamaz. Bunun doğal sonucu olarak, davacı, açmış olduğu davayı feragatle sona erdirebilir (m.24/3).Davadan feragat bozucu yenilik doğuran bir haktır.
Uygulamada, davadan feragat bazen, HMK m. 123’deki “davayı geri alma” terimi (ki HUMK m. 185’de “davayı takipten sarfınazar etmek” deyimi kullanılmıştı) ve bu terim ile aynı anlamda da kullanılan “davadan vazgeçme” terimiyle karıştırılmaktadır. Davayı geri almada (davacının takibinden vazgeçmesinde) davacı talep sonucundan (yani dava konusu yaptığı hakkından) vazgeçmemekte (feragat etmemekte) sadece davasını geri almakta ve onu ilerde tekrar açabilme hakkını saklı tutmaktadır. Oysa feragatte davacı dava konusu yapmış olduğu haktan feragat etmektedir (vazgeçmektedir). Davacı feragat etmiş olduğu davayı tekrar açamaz; açarsa davalının kesin hüküm itirazı ile karşılaşır ve dava reddedilir. (HMK m. 303; m. 311) Bundan başka davadan feragat davalının muvafakatına (rızasına) bağlı olmadığı halde, davacının davayı geri alabilmesi için davalının rızası şarttır.(HMK m. 123). Davanın geri alınması durumunda mahkemece “karar verilmesine yer olmadığına dair” karar verilmesi gerekirken, davadan feragat halinde “davanın reddine” karar verilmelidir. Davadan feragat halinde, davacı feragat ettiği davayı ileride tekrar açamaz, bir başka ifadeyle feragat edilen hak ileride yeni bir davaya konu yapılamaz, davacı feragat ettiği hakkı ileride dava açarak talep ederse, mahkemece kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekir. Davanın geri alınmasında ise davacı geri aldığı davayı ileride harçlarım ödemek suretiyle tekrar açabilir. Davanın geri alınmasında, davaya konu haktan feragat edilmemekte, geri alman davanın ileride tekrar açılma hakkı saklı tutulmaktadır.
Açıklanan yasal düzenlemeler ışığında dava dosyasının incelenmesinde; davacının 08.07.2021 tarihli dilekçesi ile “…dava sehven mahkemenizde açılmış olup İdare mahkemesinde yeniden açılacak olup bu sebeple mahkemeniz doyasından feragat ediyoruz…” şeklinde beyanda bulunduğu, davasını tekrar açma hakkını saklı tuttuğu ve talep sonucundan tamamen veya kısmen vazgeçmediği anlaşıldığından 08.07.2021 tarihli davacının dilekçesi davanın geri alınması niteliğini taşımaktadır.
O halde mahkemece, yukarıda yer alan açıklamalara göre; davacı tarafın eldeki davaya konu tazminat talebi için 08.07.2021 tarihli dilekçedeki beyanının hakkın özünden vazgeçme mahiyetinde olmadığı ve feragatin söz konusu olmadığı, davanın geri alınması iradesini yansıtan bir beyan olarak kabul edilebileceği göz önünde bulundurularak gerekli inceleme yapılıp oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 24/10/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.