Ağustos Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları

Yargıtay 2. HD 2021/3897 E. 2021/5280 K. RG Sayı : 31561 07/08/2021
Taraflar arasındaki davarım yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 17.03.2021 tarihli yazısı ile istenilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı kadın TMK 166/3 maddesine duyalı olarak boşanma davası açmış, davalı erkeğin anlaşmalı boşanmayı kabul etmemesi üzerine mahkemece davanın TMK 166/1 maddesi uyarınca kabulüne karar verilmiş, hüküm 23.01.2020 tarihinde kesinleştirilmiş, davalı erkeğin talebi üzerine Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 17.03.2021 tarihli yazısı ile, karar ile ilgili kanun yararına bozma talebinde bulunulmuş, dosya Dairemize gönderilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 166 ncı maddesinin birinci fıkrasında, evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her birinin boşanma davası açabileceği belirtilmiştir. Yine aynı maddesinin üçüncü fıkrasında evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılacağı belirtilerek bu şartların oluşması halinde tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verileceği düzenlenmiştir.
Somut olayda davacı kadının dava dilekçesi ile davalı ile anlaştıklarını belirtilerek anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmesini talep ettiği, davalı erkeğin 17.09.2019 tarihli duruşmada anlaşmalı olarak boşanmak istemediğini beyan etliği ve davanın böylece çekişmeli boşanma davasına dönüştüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece yapılacak iş taraflara iddia ve savunmalarının dayanağı bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini içeren beyan ile iddia ve savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın ispatını sağlayacak delillerini sunmak ve dilekçelerin karşılıklı verilmesini sağlamak üzere süre verilip ön inceleme yapılarak tahkikata geçildikten sonra usulüne uygun şeklide gösterilen deliller toplanarak gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmekten ibarettir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ; Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 363/1. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi. 23.06.2021 (¤¤)
Yargıtay 2. HD 2021/3898 E. 2021/5281 K. RG Sayı : 31561 07/08/2021
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, hükmün kanun yararına bozulması Adalet Hakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 29.03.2021 tarihli yazısı ile istenilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Taraflar TMK166/3 maddesine göre boşanmışlar, mahkemece ortak çocuklar A. M. C. ve G. C.’ın velayetleri çocukların dedesi olan F. Ş.’ye verilmiş, karar her iki tarafın temyiz etmemesi üzerine 30.09.2020 tarihinde kesinleştirilmiş, Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığının 02.03.2021 tarihli talebi üzerine Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 29.03.2021 tarihli yazısı ile, karar ile ilgili kanun yararına bozma talebinde bulunulmuş, dosya Dairemize gönderilmiştir.
TMK’nun 335. maddesine göre ergin olmayan çocuk ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz. 336. maddede ise ‘evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikle kullanırlar. Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmişse hakim, velayeti eşlerden birine verebilir’ hükmü yer almaktadır. Aynı kanunun 404. maddesinde velayet altında bulunmayan küçüklerin vesayet alıma alınacağı düzenlenmiştir.
Somut olayda; taraflar mahkemeye sundukları anlaşmalı boşanma protokolünde ortak çocuklar A. M. C. ve G. C.’ın velayetlerinin dedeleri F. Ş.’ye verilmesini kararlaştırmışlar, mahkeme de protokol hükmü gibi ortak çocukların velayetlerinin dede F. Ş.’ye verilmesine karar vermiştir. Türk Medeni Kanunundaki düzenlemelere göre velayet hakkı, münhasıran anne ve babaya tanınan bir hak olup, evlat edinme hali hariç olmak üzere, anne ve baba dışında kimseye tevdi olunamayacağından, mahkemece ortak çocuklar A. M. C. ve G. C.’ın velayetlerinin dedeleri F. Ş.’ye verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 363/1. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi. 23.06.2021 (¤¤)
Yargıtay 2. HD 2021/4458 E. 2021/5327 K. RG Sayı : 31561 07/08/2021
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı, Nurtingen Sulh Mahkemesi’nin 05.04.2016 tarihli boşanma kararının Türkiye’de tanınması ile tenfizini talep ve dava etmiş, mahkemece davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına ve ferilerine dair Almanya ülkesi Nurtingen yerel aile mahkemesi tarafından verilen boşanma ilamının tanınmasına ve tenfizine karar verilmiş, karar tarafların süresinde istinaf etmemesi üzerine 19.12.2018 tarihinde kesinleştirilmiş, davacı vekilinin 07.11.2019 tarihli dilekçesi üzerine Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 25.05.2021 tarihli yazısı ile, karar ile ilgili kanun yararına bozma talebinde bulunulmuş, dosya Dairemize gönderilmiştir.
Hakim tarafların talepleriyle bağlı olup talepten fazlasına ve başka bir şeye hükmedemez (HMK m. 26). Somut olayda; davacı dava dilekçesinde Nurtingen Sulh Mahkemesinin 05.04.2016 tarih ve 17 F 73/14 karar sayılı boşanma kararının Türkiye’de tanınması ve tenfizine karar verilmesini talep etmiş ancak mahkemece talepten fazlaya hükmedilerek tarafların boşanmaları ve ferilerine dair Nurtingen Sulh Mahkemesi’nin 05.04.2016 tarih ve 17 F 73/14 karar sayılı kararının tanınmasına ve tenfizine karar verilmiştir. Mahkemece taleple bağlı kalınarak tarafların sadece “boşanmalarına” dair yabancı mahkeme ilamının tanınmasına ve tenfizine karar verilmesi gerekirken, talep aşılarak boşanma ve ferilerine dair yabancı mahkeme ilanımın tanınması ve tenfizine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Adalet Bakanlığı Hukuk işleri Genel Müdürlüğünün, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 363/1. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi. 28.06.2021 (¤¤)
Yargıtay 9. HD 2021/5888 E. 2021/9999 K. RG Sayı : 31561 07/08/2021
Davacı D. G. adına Avukat O. Y. ile davalı Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü adına Avukat F. D. E. arasındaki alacak davasına ilişkin İstanbul 32. İş Mahkemesince istinaf edilmeksizin kesinleşen 06.01.2021 tarih ve 2020/121 esas, 2021/12 karar sayılı kararının kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının 18.05.2021 tarihli ve 39152028-153.01-708-2021-E. 789/14006 sayısı ile temyizi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı vekili, davacının 01.01.2014 tarihinden itibaren davalı bünyesindeki alt işverenler nezdinde kütüphane görevlisi olarak çalıştığını, 01.04.2018 tarihinde 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereğince kadroya geçtiğini, çalışma saatlerinin 20.30-08.30 aralığında olduğunu, bir gün çalışıp bir gün ara verildiğini, çalışmasının gündüze geçmeden devam ettiğini, çalışma sistemine göre her gün fazla mesai yaptığını, kararname gereğince geçici 23. Maddede toplu iş sözleşmesi hükümlerinin uygulanacağının düzenlendiği ve toplu iş sözleşmesi gereği fazla çalışmaların normal ücretin %60 zamlı hali olarak belirlendiğini, hafta tatiline ilişkin olarak toplu iş sözleşmesi hükümlerinde iki yevmiye ödeneceğinin yazılı olduğunu ve vardiyalı çalışmalarda hafta tatilinin 6. günü takip eden 7. gün olarak belirlendiğini, toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre gece çalışmasının 20.00-06.00 aralığında olduğunu, bu saatlerde çalışan işçilere ücretlerinin %10 zamlı ödeneceğinin düzenlendiğini belirterek fazla mesai, gece çalışma ve hafta tatili ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının 20.30-08.30 saat aralığında çalışarak otuz altı saat istirahat ettiğini, haftada kırk iki saat ve günde altı saat çalıştığını, bazen ise 08.30-17.30 aralığında haftada beş gün çalışarak günlük sekiz ve haftalık kırk saat çalıştığını, yasal sürelerin altında çalışma olduğunu, otuz altı saatlik dinlenme süreleri nedeniyle davacının hafta tatiline hak kazanmadığını, gece zammına ilişkin gerekli ödemelerin davacının banka hesabına yapıldığını, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan delillere göre yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, kanun yararına bozulması için Adalet Bakanlığı temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalı üniversitenin harçtan muaf olup olmadığı ve zorunlu arabuluculuk giderinin nasıl hüküm altına alınacağı noktalarındadır.
Davalı Üniversite’nin 2547 sayılı Yasa’nın 56/b. maddesinin delaleti ile 492 sayılı Harçlar Yasa’sının 13/j maddesi uyarınca harçtan muaf olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece davalı üniversite aleyhine harca hükmedilmesi hatalıdır.
6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 11, 12, 13 ve 14. fıkraları;
“(11) Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.
(12) Tarafların arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaları hâlinde, arabuluculuk ücreti, Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin İkinci Kısmına göre aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde karşılanır. Bu durumda ücret, Tarifenin Birinci Kısmında belirlenen iki saatlik ücret tutarından az olamaz.
(13) Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde, iki saatlik ücret tutarı Tarifenin Birinci Kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenir. İki saatten fazla süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâlinde ise iki saati aşan kısma ilişkin ücret aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde uyuşmazlığın konusu dikkate alınarak Tarifenin Birinci Kısmına göre karşılanır. Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve taraflarca karşılanan arabuluculuk ücreti, yargılama giderlerinden sayılır.
(14) Bu madde uyarınca arabuluculuk bürosu tarafından yapılması gereken zaruri giderler; arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde anlaşma uyarınca taraflarca ödenmek, anlaşmaya varılamaması hâlinde ise ileride haksız çıkacak taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, taraflar zorunlu arabuluculuk kapsamında arabulucuk faaliyetinde bulundukları, tarafların ilk toplantıya katıldıkları ve arabulucuk faaliyetinin yirmi dakika sürdüğü ve sonunda anlaşamadıkları anlaşılmaktadır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda arabuluculuk ücretinin tamamının davalıdan tahsiline karar verilmiş ise de; yukarıda belirtilen mevzuat uyarınca arabuluculuk giderinin yargılama gideri olduğu,6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun yargılama giderlerinden sorumluluk başlıklı 326. maddesinin 2. fıkrasına göre davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, Mahkemece yargılama giderlerinin tarafların haklılık oranına göre paylaştırması gerektiği, Mahkemece davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verildiği dikkate alındığında belirtilen arabulucuk giderinin tarafların haklılık oranına göre paylaştırılması gerekli iken yazılı şekilde tamamından davalının sorumlu tutulması hatalıdır.
Açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı’nın Kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile Ankara 44. İş Mahkemesinin anılan kararının sonuca etkili olmamak üzere HMK’nın 363/1 maddesi uyarınca Kanun yararına BOZULMASINA, HMK’nın 363/3. maddesi gereğince gereği yapılmak üzere kararın bir örneğinin ve dosyanın Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE, 08.06.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Yargıtay 9. HD 2021/5889 E. 2021/10000 K. RG Sayı: 31561 07/08/2021
Davacı S. G. adına Avukat F.Ç. ile davalı Z… İnş. Taah. San. Ve Tic. Ltd. Şirketi adına Avukat E. M. T. ve davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü adına Avukat T. U. arasındaki alacak davasına ilişkin Isparta İş Mahkemesince kesin olarak verilen 18.07.2019 tarih ve 2017/805 esas, 2019/336 karar sayılı kararının kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının 21.05.2021 tarihli ve 39152028-153.01-1302-2019-E. 804/14603 sayısı ile temyizi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı vekili, davacının davalı Devlet Su İşlerine ait Isparta-Keçiborlu’daki Taşkın Koruma Kanal İnşaatında 13.07.2017 tarihinden işten çıkarıldığı 13.11.2017 tarihine kadar şantiye sorumlusu olarak çalıştığını, davacının ücretinin net 4.000,00 TL olmasına rağmen asgari ücret üzerinden gösterildiğini, ücretin asgari kısmının bankadan kalanının elden ödendiğini, çalışma saatlerinin en az 07.30-08.00-19.30-20.00 saatleri arasında olup on bir saati aşan çalışma yapıldığı halde ücretinin ödenmediğini, hafta tatilinin düzenli kullandırılmadığım, ulusal bayram genel tatil günlerinde çalışma yapılmasına rağmen ücretinin ödenmediğini belirterek ihbar tazminatı, fazla mesai, ulusal bayram genel tatil ve hafta tatili alacaklarının davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili, Isparta Keçiborlu Taşkın Koruma İnşaatı’nın davalı idare tarafından Y. G.+Z.. İnşaat iş ortaklığına ihale edildiğini, ortak girişime 16.02.2017 tarihinde yer teslimi yapıldığını, davanın her iki ortağa yöneltilmesi gerekirken sadece şirkete karşı açıldığını, davalı idare ile diğer davalı şirketler arasında asıl-alt işveren ilişkisi bulunmadığını, sözleşme ile işin bütününün yapılmasının davalı iş ortaklığına devredildiğini ve bu nedenle diğer davalı şirketlerin asıl işveren olduğunu, işin anahtar teslimi iş olduğunu, davacının davalı idarenin işçisi olmadığını, davalı idarenin söz konusu işte herhangi bir işçi çalıştırmadığını, davalı idarenin ihale makamı konumunda olduğunu, işçilik alacakları bakımından sorumluluğun diğer davalı ortak girişime ait olduğunu, davalı idareye herhangi bir sorumluluk yüklenecekse bu sorumluluğun üç aylık ücretle sınırlı olduğunu beyanla davanın reddini talep etmiştir.
Davalı Z.. İnş.San.Tic.Ltd. şirketi vekili, ortaklığın yüklendiği bir kısım yapım işlerinin Onaylar Kimya Ltd. Şti. isimli taşeron firmaya yaptırıldığım, davacının işvereninin de bu firma olduğunu, davacının 21.07.2017-15.10.2017 tarihleri arasında taşeron firma çalışanı olduğunu, davacının düz işçi olarak asgari ücretle çalıştığım, davacının mevsimlik olarak çalışmış olup işin bitiminin belirli olduğunu, ihaleli iş olduğu için 2017 yılı 10. ayında ödenekler bittiğinden şantiyenin durdurulduğunu, davacının tatillerde çalışmadığım, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil alacağı bulunmadığını, davacının çalıştığı işin süreli olması nedeniyle ihbar tazminatı talebinin reddi gerektiğini beyanla davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan delillere göre yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, kanun yararına bozulması için Adalet Bakanlığı temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık adi ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunup bulunmadığı ve davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün sorumluğunun İş Kanunun 36. maddesi kapsamında kalıp kalmadığı noktasındadır.
Taraf ehliyeti, bir davada taraf olabilme yeteneğini ifade eder. Taraf ehliyeti, medeni (maddi) hukuktaki medeni haklardan yararlanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır Buna göre; medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişi davada taraf ehliyetine sahip kabul edilmelidir. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 520 (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 620) ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklığın taraf ehliyeti yoktur. Bu nedenle, adi ortaklığa ilişkin davalarda, adi ortaklığı oluşturan kişilerin taraf olarak hep birlikte hareket etmeleri gerekir. Adi ortaklık tarafından açılacak davaların iştirak halinde mülkiyet hükümleri gereği bütün ortaklar tarafından birlikte açılması gerekir. Adi ortaklığa karşı açılacak davalar yönünden ise; ikili bir ayrım yapmak gerekecektir. Davanın konusu paradan başka bir şey ise davanın bütün ortaklara karşı birlikte açılması (mecburi dava arkadaşlığı), davanın konusu para ise; ortaklar bu borçtan müteselsil sorumlu bulunduklarından ortaklardan biri, bazıları ya da tümüne karşı (ihtiyari dava arkadaşlığı) dava açılabilecektir. Zira 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 163. maddesi uyarınca “Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir. Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder”.
Somut uyuşmazlıkta, davacının Y. G.-Z. İnş. Taah. … adi ortaklığında çalıştığı, dava konusunun davacının işçilik alacakları olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtilen ilke dikkate alındığında işçilik alacağı davasında adi ortaklığı oluşturan şirketler arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı, bu nedenle davacının sadece adi ortaklığı oluşturan şirketlerden olan davalı Z. İnş. Taah… şirketine karşı dava açmasının usule uygun olduğu anlaşılmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 36. maddesinde, “Genel ve katma bütçeli dairelerle mahalli idareler veya kamu iktisadi teşebbüsleri yahut özel kanuna veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar; asıl işverenler müteahhide verdikleri her türlü bina, köprü, hat ve yol inşası gibi yapım ve onarım işlerinde çalışan işçilerden müteahhit veya taşeronlarca ücretleri ödenmeyenlerin bulunup bulunmadığının kontrolü, ya da ücreti ödenmeyen işçinin başvurusu üzerine, ücretleri ödenmeyen varsa müteahhitten veya taşeronlardan istenecek bordrolara göre bu ücretleri bunların hakedişlerinden öderler” şeklinde kurala yer verilmiştir. Bu düzenlemeye göre ihale makamı, işçi ücretlerinin ödenip ödenmediğini kontrol etmek durumundadır. Yapılacak olan kontrol ya da işçinin başvurusu üzerine ödenmeyen ücretlerin bulunduğunun tespit edilmesi halinde, belli şartlarla ihale makamının sorumluluğu söz konusu olur. İhale makamının yapmış olduğu ilan üzerine işçilerin başvuruda bulunmamış olmaları, kamu kurumunun anılan madde kapsamındaki sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, işçilerin her hak ediş dönemi için olan ücret alacaklarının üç aylık tutarından fazlası hakkında adı geçen idarelere herhangi bir sorumluluk düşmeyeceği öngörülmüştür. Maddede sözü edilen ücret her hak ediş dönemi için “son üç aylık temel ücret” olarak değerlendirilmelidir. Yine ihale makamının kıdem ve ihbar tazminatı ile kullandırılmayan izinler sebebiyle herhangi bir sorumluluğu söz konusu değildir.
İhale makamı olan kamu kuruntunun, her hak ediş dönemine ilişkin son üç aylık ücretten sorumluluğu, Yasadan doğan bir sorumluluktur. İşverenle ihale makamının birlikte dava edilmesi durumunda, müştereken müteselsilen sorumluluğa dair karar verilmelidir. İhale makamının tek başına dava edildiği durumlarda, işçinin mükerrer yararlanmasını önlemek için işverence sözü edilen ücretlerin ödenip ödenmediği araştırılmalıdır.
Yargıtayın kararlılık kazanmış olan uygulamasına göre, anahtar teslimi suretiyle ihale edilen işlerde, kamu makamlarının fazla çalışma, hafta tatili ile bayram ve genel tatili alacakları yönlerinden sorumluluğu bulunmamaktadır (Yargıtay 9.H.D. 19.1.2010 gün 2009/12074 esas, 2010/378 karar).
Dosya içeriğindeki bilgi ve belgeler ile tanık beyanlarına göre; davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ile davalı şirketin içinde bulunduğu iş ortaklığı arasındaki ilişki gereğince, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün Isparta Keçiborlu İlçe Merkezi 2 Kısım Taşkın Koruma İnşaat İşi kapsamındaki işleri, davalı şirketinde içinde bulunduğu iş ortaklığına ihale suretiyle yaptırdığı anlaşılmaktadır. Böyle olunca davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün ihale makamı olarak sorumluluğunun 4857 sayılı İş Kanununun 36. maddesi uyarınca her hak ediş döneminde son üç aylık ücret alacağını aşmamak üzere belirlenmesi gerekli iken yazılı şekilde dava konusu alacaklardan sorumlu tutulması hatalıdır.
Açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı’nın Kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı’nın Kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile Isparta İş Mahkemesinin anılan kararının sonuca etkili olmamak üzere HMK’nın 363/1 maddesi uyarınca Kanun yararına BOZULMASINA, HMK’mn 363/3. maddesi gereğince gereği yapılmak üzere kararın bir örneğinin ve dosyanın Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE, 08.06.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Yargıtay 9. HD 2021/6161 E. 2021/10482 K. RG Sayı : 31561 07/08/2021
Davacı M. Ö. adına İ. D. ile davalılar Orman ve Su İşleri Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü’ne İzafeten İnebolu Orman İşletme Şefliği ve M. A. B. arasındaki davada İnebolu Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nin miktar itibariyle kesin olan 25.03.2020 tarih, 2017/711 esas ve 2020/187 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması, Adalet Bakanlığı’nın 21/05/2021 tarih ve 39152028-153.01-1175-2020-E. 812/14611 sayılı yazısı ile talep edilmiş olmakla,
6100 sayılı HMK’nun 363. Maddesindeki
“(1) İlk Derece Mahkemelerinin ve Bölge Adliye Mahkemesi hukuk dairelerinin kesin olarak verdikleri kararlarla, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlara karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.
(2) Temyiz talebi Yargıtayca yerinde görüldüğü takdirde, karar kanun yararına bozulur. Bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
(3) Bozma kararının bir örneği Adalet Bakanlığına gönderilir ve Bakanlıkça Resmî Gazetede yayımlanır,” hükmü gereği dosyadaki tüm belgeler okunup dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının iş sözleşmesine haklı bir sebep olmadan son verildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalılar vekilleri ayrı ayrı davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı gerekçe ile davalılardan M. A. B. yönünden davanın reddine, diğer davalı yönünden kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin kabulüne fazla çalışma ve yıllık ücretli izin alacağı taleplerinin ise reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı, kanun yararına bozulması için Adalet Bakanlığı temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Kanun yararına temyize konu edilen uyuşmazlık, kıdem tazminatından davalılardan M. A. B.’un sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İşyerinin tamamının veya bir bölümünün hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine devri işyeri devri olarak tanımlanabilir. 4857 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinde, işyerinin bir bütün olarak veya bir bölümünün hukukî bir işleme dayalı olarak başkasına devri halinde mevcut iş sözleşmelerinin devralana geçeceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta; davacıya ait işe giriş ve çıkışları gösteren Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları incelendiğinde, davacının 01.04.2011-30.11.2011 tarihleri arasında davalı Kurumun alt işvereni A. T. işyerinde; 12.04.2012-30.10.2012, 01.08.2013-30.11.2013, 12.03.2014-10.11.2014 tarihleri arasında davalı Kurumun alt işvereni davalı M. A. B. işyerinde ve 06.04.2015-20.07.2015 tarihleri arasında ise davalı Kurumun kendi bünyesinde işçi olarak çalıştığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla davacının çalışmaları aralıklıdır.
İşyeri devrinden söz edilebilmesi için çalışma süresinin kesintisiz olması gerekmektedir. Yerleşik hale gelen içtihatlarla da sabit olduğu üzere; Dairemizce, değişen işverenlerdeki çalışmanın hukuki nitelendirilmesi yapılırken, bir işverendeki çalışma süresinin sona erdiği ve diğer işverendeki çalışma süresinin başladığı tarih arasında 10-15 gün gibi makul süreyi aşan çalışma aralıklarının varlığının tespiti halinde artık işyeri devrinden söz edilemeyeceği kabul edilmektedir. Belirtilen süreyi aşan bir kesintiden sonra başlayan çalışma, yeni bir iş sözleşmesine dayalıdır.
Davacının farklı işverenlerdeki çalışma süreleri arasında 10-15 gün süreyi aşan kesintinin varlığı halinde işyeri devri olmadığı kabul edilerek değerlendirme yapıldığında; davacının davalı kurum bünyesinde 01.04.2011-30.11.2011, 12.04.2012-10.11.2014 ve 06.04.2015-20.07.2015 tarihleri arasında üç dönem halinde çalıştığı sonucuna ulaşılmaktadır. Şu halde; 12.04.2012-10.11.2014 tarihleri arasındaki çalışma dönemi için Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilen sürelerde sınırlı olarak davalı M. A. B.’un kanun yararına temyiz konusu yapılan kıdem tazminatı bakımından dönemin son bulduğu tarihteki ücret seviyesine göre sorumlu olduğu gözetilmeden karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Adalet Bakanlığı’nın kıdem tazminatı bakımından kanun yararına bozma istemi açıklanan gerekçe ile yerinde görülmekle İnebolu Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nin 25.03.2020 tarih, 2017/711 esas ve 2020/187 sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, dosyanın gereği ve bozma kararının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 363. maddesinin 3. fıkrası gereğince Resmi Gazete’de yayınlanması için Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’ne gönderilmesine, 17.06.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)
Yargıtay 15. HD 2021/4823 E. 2021/2625 K. RG Sayı : 31561 07/08/2021
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için düzenlenen icra takibine karşı yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olup; davacı yüklenici, bakiye iş bedelinin tahsili istemiyle davalı iş sahibi aleyhine başlattığı ilamsız icra takibine itirazın iptali, takibin devamı ve %20 icra inkâr tazminatı istemiyle dava açmış; mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine dair verilen karar kesinlik sınırında kalmakla kesinleşmiştir.
Mahkemece verilen ve kesinleşen bu karar üzerine Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 15.03.2021 günlü talebi ile “taraflar arasındaki akdi ilişkinin tespiti açısından davacı tarafça dayanak alman sözleşme ve belgelerdeki imzalar ve cari hesap ekstrelerinde gösterilen ödeme belgeleri incelenmeden ve bu belgelerin davalıyı bağlayıcı nitelikte olup olmadığı değerlendirilmeden eksik soruşturma ile davanın yazılı şekilde reddedildiği.” gerekçesiyle kararın 6100 sayılı HMK’nın 363. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenmiştir.
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 35 nci maddesinde yöneticinin görevleri sayılmış ve aynı Kanunun 38 nci maddesinde ise, yöneticinin kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumlu bulunduğu belirtilmiştir. Apartman yönetiminin tüzel kişiliği yok ise de; yönetici Kanundan ve yönetim plânından kaynaklanan yetkisine dayanarak üçüncü kişilerle borç ve alacak İlişkisi doğuracak sözleşmeler yapabilir. Kat maliklerinin vekili olduğundan bu tür sözleşmeler onların adına ve hesabına hukuki sonuç doğurur. Taşınmaz malın yönetiminin gerektirdiği giderleri yapmak ve buna yönelik sözleşme imzalamak 634 sayılı Kanun’un 35 nci maddesi hükmü kapsamındaki yönetici görevlerindendir. Ayrıca yönetimde devamlılık esas olduğundan apartman yönetimin değişmiş olması halinde yönetimin sözleşme ilişkisi nedeniyle sorumluluğu sona ermiş somut olayda da asansörün bakım ve onarımı ile ilgili sözleşmeleri sözlü ya da yazılı olarak kat maliklerini temsilen yönetici ya da yönetim kurulu yapabilir.
Bu açıklamalar ışığında dosyanın incelenmesinde; davacı A. Asansör Sanayi Ticaret Limited Şirketi ve dava dışı E.. Profesyonel Site Yönetimi ile 14.10.2014-14.10.2015 tarihleri arasında İ.. Apartmanına ait asansör periodik bakım sözleşmesi imzalandığı, dava konusu takip dayanağı borcun daracı yüklenici tarafından davalı İ. Apartmanı Site Yönetimine karşı düzenlenen 24.12.2014-05.05.2015 tarihli faturalara ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece; davacı ile İ. Apartman yönetimi arasında asansör bakımının yapılması konusunda herhangi bir yazılı sözleşmenin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; taraflar arasındaki sözleşmenin 9.maddesinde, “Bu sözleşme apartman ve site yönetimi değişse de geçerliliğini devam ettirir.” hükmü mevcut olup; eski site yönetiminin kat maliklerinin vekili olarak, kat maliklerinin yararına dava konusu sözleşmeyi imzaladığı, onların adına ve hesabına sonuç doğuracağı dikkate alındığında kaldı ki böyle bir hüküm bulunmasa dahi yönetimin devamlılığı ilkesi gereği eski site yönetiminin imzaladığı sözleşmeden yeni yönetimin de sorumlu olduğu kabul edilmelidir.
Mahkemece açıklanan bu hususlar gözetilmeden taraflar arasında akdi ilişki bulunmadığı gerekçesi ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, katarın kanun yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Malatya 2.Tüketici Mahkemesinin 10.04.2019 gün ve 2018/332 E.- 2019/438 K. sayılı kararının HMK’nın 363/2. maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, bozma kararının bir örneğinin Resmi Gazete’de yayınlanmak üzere Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 09.06.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi. (¤¤)
Yargıtay 15. HD 2021/5224 E. 2021/3062 K. RG Sayı : 31561 07/08/2021
Dava, faturaya dayalı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptaline ilişkin olup, mahkemece davanın konusu kalmadığından açılmamış sayılmasına dair verilen karar taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince kararın miktar itibariyle kesin olduğu gerekçesiyle istinaf dilekçelerinin reddine karar verilmiştir.
Karar, Adalet Bakanlığı tarafından, 6100 sayılı HMK’nın 363’üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca Kanun yararına temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve davalı Vakıf üniversitesinin tacir sıfatının bulunmamasına göre, Adalet Bakanlığının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer kanun yararına temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Dava, faturaya dayalı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davanın açılmamış sayılması HMK’nın 150. maddesi kapsamında takip edilmeyen davalar için uygulanan bir hukuki yoldur.
Hukuki yarar; bir dava şartı olup dava açıldığı tarihte davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmuyor ise davanın bu gerekçeyle reddi gerekir.
Somut olayda, icra takibi yapıldıktan sonra henüz tebligat yapılmadan takip bedelinin ödenmiş olduğu anlaşılmış olup davacının dava açmakta hukuki yararının kalmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davanın HUMK114/1-h ve 115/2 maddeleri uyarınca dava şartı noksanlığından reddine karar verilmesi gerekirken yazık şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) No.lu bentte açıklanan nedenlerle diğer kanun yararına temyiz taleplerinin reddine, (2) no.lu bentte açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığının Kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/150 Esas, 2019/626 Karar sayılı kararanın sonuca etkili olmamak üzere 363/2, maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, HMK’nın 363/3. maddesi uyarınca gereği yapılmak üzere kararın bir örneğinin ve dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 29.06.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)