Ağustos Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları
Yargıtay 9. HD, 2022/5341 E. 2022/6987 K. RG: 31918 09/08/2022
Taraflar arasında, İlk Derece Mahkemesinde görülen itirazın iptali davasında davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince kesin olarak verilen kararın kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiş olmakla; dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının davalı Şirkette 10.12.2013 – 04.09.2014 tarihleri arasında aylık 1.500,00 TL ücret karşılığında kısmi zamanlı iş güvenliği uzmanı olarak çalıştığım, ödenmesi gereken 5.650,00 TL tutarındaki işçilik ücretini alamaması üzerine davalı Şirket hakkında ilamsız icra takibi başlattığını, davalı Şirketin haksız şekilde takibe itiraz ettiğini, davacının alacaklarının ödenmediği hususunun dilekçeye ekli belgelerden, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtları ile icra dosyasındaki iş sözleşmesinden anlaşılacağını iddia ederek itirazının iptaline karar verilerek borçlunun takip konusu alacağın % 20’sinden az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının 10.12.2013-04.09.2014 tarihleri arasında müvekkili Şirket nezdinde kısmi zamanlı iş güvenliği uzmanı olarak çalışmasından kaynaklı ücret alacağı bulunmadığını, davacının dava konusu ettiği tarihlerde davalı Şirkete ait işyerlerinde iş güvenliği hizmeti vermediğini, çalışmadığı hâlde ücret talep etmesinin haksız olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini, davacının %20 oranından aşağı olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…..
Davaya ve icra takibine konu uyuşmazlık davacının 5.650,00-TL işçilik alacağım davalıdan alamaması iddiasına ilişkindir.
Yapılan yargılama neticesinde davacının SGK hizmet dökümü getirtilmiş, hizmet dökümünde davaya konu tarihlerde farklı işverenler nezdinde de sigortalı olarak kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. Davacının sigortalı olarak davalı işyerinde çalışmasının göründüğü tarihler nazara alınarak ücret alacağı hesaplanmış, ücretin ödendiğinin ispat yükü üzerinde olan davalı tarafın ödemeye yönelik belge ve kayıt sunmamış olması gözetilerek davacının net 1.518-TL ücret alacağı olduğu kanaatine varılarak takibin bu tutar üzerinden devamı yönünden aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuş, alacağın varlığı yargılamayı gerektirmesi ve takibin kısmen devamına karar verilmesi nedeniyle icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.” gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne dair hüküm kurulmuştur.
IV. KANUN YARARINA TEMYİZ
A. Kanun Yararına Temyiz Yoluna Başvuran
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiştir.
B. Temyiz Sebepleri
Adalet Bakanlığınca, davacının dava dilekçesinde davalı Şirkette 10.12.2013- 04.09.2014 tarihleri arasında aylık 1.500,00 TL ücret karşılığında kısmi zamanlı iş güvenliği uzmanı olarak çalıştığım iddia ettiği, bahse konu dilekçesinin ekinde ibraz ettiği 06.01.2014 tarihli İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu Protokolünde işveren olarak davalının iş güvenliği uzmanı olarak da davacının yer aldığı, davalı tarafın bu protokole herhangi bir itirazda bulunmadığı, Mahkemece dinlenen davalı ve davacı tanıklarının beyanlarında ise davacının davalı Şirkette 5-6 ay çalıştığının belirtildiği, tanzim edilen bilirkişi raporunda davacının iddiası göz ardı edilerek salt SGK kaydı baz alınarak hesaplama yapıldığı, bu doğrultuda bilirkişice 18.07.2014-31.08.2014 tarihleri arasında davacının 43 günlük çalışma süresinin karşılığında toplam 2.123,34 TL alacağı olduğu yönünde kanaat bildirildiği, Mahkemece tanzim edilen bilirkişi raporu hükme esas alınarak yazılı şekilde karar verildiği, ancak davacının dava dilekçesinin ekinde sunmuş olduğu protokolün tarihi ile gerek davacı gerek davalı tanıklarının beyanlarının, davacının iddia ettiği gibi davalı Şirketteki çalışma tarihleri ile uyumlu olduğunun açık olduğu, Mahkemece davacının iddiasında yer alan çalışma tarihleri baz alınarak tanzim ettirilecek karar verilmesi gerekirken, SGK kayıtlan baz alınarak hazırlanan bilirkişi raporu doğrultusunda karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle kararın kararın kanun yararına temyizen incelenmesi talep edilmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Kanun yararına temyiz istemine konu uyuşmazlık, delillerin usulünce toplanıp toplanmadığı bu bağlamda davacının hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilip edilmediğine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.
2. Temyiz talebi Yargıtayca yerinde görüldüğü takdirde, 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca karar kanun yararına bozulur ve bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
3. Kanun yararına temyiz incelemesinin kapsamı Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 08.03.2022 tarihli ve 2022/2159 Esas, 2022/2945 Karar sayılı kararında şu şekilde açıklanmıştır:
“….
Maddenin gerekçesinde de, karar verilirken yürürlükteki hukukun yanlış uygulanmasının her an için söz konusu olabileceği, kanun yararına temyizin, yanlışlık tespit edilip daha sonra benzer işlemlerden kaçınmak için kabul edilen bir sistem olduğu, Yargıtay’ın yaptığı incelemede uygulamanın yanlış olduğu sonucuna ulaşırsa, kararı kanun yararına bozacağı ifade edilmiştir.
Temyiz kanun yolu ise olağan kanun yollarından birisidir. Temyiz sebepleri, 6100 sayılı Kanunun 371 inci maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması; dava şartlarına aykırılık bulunması; taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunmasıdır. Temyiz kanun yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılır. Madde gerekçesinde bu husus “Temyiz incelemesini, istinaf incelemesinden ayıran temel özellik, temyiz incelemesinin usûl hukuku veya maddî hukuk yönünden incelemeyi gerektirmesi, maddî vakıaların denetimi ile delil değerlendirmesine girmemesidir. Maddede bu hukukî denetimin hangi sebeplerle yapılacağı açıklığa kavuşturulmuştur. Bugüne kadar istinaf yolunun olmamasından dolayı zaman zaman Yargıtay maddî vakıalara ve delil değerlendirmesine de girmek zorunda kalabilmekteydi, istinafla birlikte artık bu ihtiyaç ortadan kalkmış ve Yargıtay tamamen bir hukukî denetim ve içtihat mercii olmuştur. ” şeklinde vurgulanmıştır.
Belirtilen bu yasal düzenlemeler ve 6100 sayılı Kanun döneminde “temyiz yolu” ile ilgili özellikler dikkate alındığında, kanun yararına temyiz ile temyiz yolu arasında bir ayrım yapılması gerekmektedir. Kanun yararına temyiz başvurusunda, başvuru konusu kararın sadece “yürürlükteki hukuka aykırı olup olmadığı” denetlenir. Bu denetim ise, temyiz incelemesinin aksine, kanun yararına temyizde görece sınırlı bir inceleme yapılmasını gerektirir. Kanun yararına temyize ilişkin madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, yürürlükteki hukukun yanlış uygulanması söz konusu olduğunda kararın kanun yararına bozulması gerekir.
“….
3.6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde yer alan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkım, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.
4. Aynı Kanun’un “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” başlıklı 194 üncü maddesi hükmü şöyledir:
“(1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar.
(2) Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur. ”
5. Kanun’un 189 uncu maddesinde tarafların, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahip olduğu vurgulanmış; 187 inci maddesinde delillerin Kanun’da belirtilen hâller dışında, davaya bakan mahkeme huzurunda, mümkün olduğu kadar birlikte ve aynı duruşmada inceleneceği hüküm altına alınmıştır. Kanun, kanuni istisnalar dışında hâkimin delilleri serbestçe değerlendireceğini öngörmektedir (m. 198).
3. Değerlendirme
1. Kanun yararına temyiz başvurusunda Mahkemece davacının çalışma süresinin hatalı olarak belirlendiği ve dosya kapsamındaki bir kısım deliller dikkate alınmadan SGK kayıtlarına göre sonuca gidilmesinin hatalı olduğu ile sürülmüştür.
2. Gerçekten de davacı dava dilekçesinde SGK kayıtlarına, tanık anlatımlarına, iş sözleşmesine ve dilekçesi ekinde sunulan yazılı kayıtlara dayanarak 10.12.2013- 04.09.2014 tarihleri arasındaki çalışma süresine isabet eden alacaklarının ödenmediğini iddia etmiş, Mahkemece SGK hizmet döküm cetvelinde mevcut çalışma dönemi üzerinden hesaplanan alacaklar hüküm altına alınmıştır.
3. Öncelikle belirtmek gerekir ki kanun yararına temyizi düzenleyen maddenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi hükmün amacı karar verilirken yürürlükteki hukukun yanlış uygulanması hâlinde, yanlışlık tespit edilip daha sonra benzer işlemlerden kaçınmaktır. Bu sebeple kanun yararına temyiz başvurusunda, başvuru konusu kararın sadece “yürürlükteki hukuka aykırı olup olmadığı” denetlenir. Bu denetim ise, temyiz incelemesinin aksine, kanun yararına temyizde görece sınırlı bir inceleme yapılmasını gerektirir. Bu açıklamalara göre, Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamındaki deliller çerçevesinde serbestçe değerlendirme yapılıp gerekçesi de belirtilmek suretiyle belli bir delile üstünlük tanınarak çalışma süresinin belirlenmesi kanun yararına temyiz kapsamında inceleme konusu yapılamaz (9. HD, 08.03.2022 T., 2022/2159 E., 2022/2945 K.).
4. Diğer taraftan taraflarca sunulan bir delillin toplanmaması veya o delil konusunda herhangi bir değerlendirilmemiş yahut hangi gerekçe ile hangi delile üstünlük tanındığının açıklanmamış olması tarafların hukuki dinlenilme hakkının ihlali mahiyetindedir. Bu hâlde yürürlükteki hukuka aykırılığın varlığı kabul edilmelidir.
5. Somut olay bu ilke ve esaslara göre değerlendirilecek olursa davacı dava dilekçesinde bir kısım delillerini bildirmiş, bir kısmım da dilekçesi ekinde sunmuştur. Bunlar arasında davacı tarafından sunulan internet ortamından alınmış Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı personel görevlendirme formu bulunmakta olup bu formda davacının çalışma süresi 30.12.2013-04,09.2014 olarak gösterilmektedir. Aynı şekilde davacının sunduğu 06.01.2014 tarihli İş Sağlığı ve Güvenliği Protokolünde davacının iş sağlığı güvenliği uzmanı olduğu ifade edilmektedir. Davacı iş sözleşmesine delil olarak dayanmış ise de iş sözleşmesinin dosyada bulunmadığı tespit edilmiştir. Davacının iş güvenliği uzmanı olarak çalıştığı taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmayıp çalışma süresi uyuşmazlık konusudur. Davacı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının internet sayfası üzerinden temin ettiği görevlendirme formunu sunarak bu kayıtlara delil olarak dayandığına göre Mahkemece bu kayıtlar ilgili Bakanlıktan temin edilmeden çalışma süresinin belirlenmesi yerinde olmamıştır.
6. Mahkeme kararının gerekçesinde davacının hizmet döküm cetvelinde davaya konu tarihlerde farklı işverenler nezdinde de sigortalı olarak kayıtlı olduğu belirtilerek SGK hizmet döküm cetvelinde görünen çalışma süresinin hükme esas alındığı belirtilmiştir. Delillerin değerlendirilmesi hâkime ait ise de tarafların hukuki dinlenilme hakkı, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini de içeren bir haktır. Somut olayda Mahkemece çalışma süresinin ispatına yönelik olarak sunulan deliller bir arada değerlendirilerek bu delillerden hangisine, hangi hukuki gerekçe ile üstünlük tanındığının gerekçede açıklanmamış oluşu hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğindedir.
7. Kanun yararına temyiz isteminin yukarıda açıklanan gerekçelerle kabulüne karar verilerek kararın kanun yararına bozulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Adalet Bakanlığının 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA,
Kararın bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine,
02.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Dava ve Karar: Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen alacak davasında davanın reddine karar verilmiştir.
Yargıtay 9. HD, 2022/4732 E. 2022/8689 K. RG: 31926 17/08/2022
İlk Derece Mahkemesince kesin olarak verilen kararın kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiş olmakla; dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, davacının 01.10.2004 tarihinde işe başladığını, iş sözleşmesinin haksız feshedildiği 02.04.2010 tarihine kadar söndür olarak çalıştığını, davacının bir kısım işçilik alacaklarının tahsili için davalı aleyhine açtıkları dava sonucunda, Diyarbakır 3. İş Mahkemesinin 13.01.2014 tarihli ve 2013/236 Esas, 2014/219 Karar sayılı ilâmı davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının 7.563,33 TL kıdem tazminatı alacağı bulunduğunun tespit edildiğini, taleple bağlı kalınmak suretiyle 5.000,00 TL alacağın tahsiline karar verildiğini, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulduğunu beyan ederek bakiye 2.563,33 TL kıdem tazminatı alacağının 02.04.2010 tarihinden itibaren bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; kesin hüküm itirazında bulunduklarını, davacının daha önce açtığı davada 5.000,00 TL kıdem tazminatı alacağının kabulüne karar verildiğini ve diğer tüm taleplerinin reddedildiğini, ayrıca davacının ilk davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığını, davasını ıslah etmesine rağmen kıdem tazminatı alacağını ıslah etmediğini, ıslah dilekçesinde fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmayan tarafın dava açamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…..
Davacı taraf daha önceden mahkememizin 2013/236 esas sayılı dava dosyasıyla davalı işverene karşı açmış olduğu tazminat ve bir kısım işçilik alacaklarına ilişkin davanın kabulüne karar verilmiş, verilen karar yargılayın bilirkişi raporlarındaki işçilik alacaklarına
yönelik hesaplama hataları nedeniyle bozulmuş, bozma sonrası bu kez mahkememizin 2016/844 esas sayılı dosyasıyla yeniden işleme alınmıştır. İlgili dosya incelenmiş, bozmanın sadece fazla mesai alacakları bakımından yapıldığı ve davaya sadece bu kısım yönünden devam edildiği, kıdem tazminatı bakımından verilen ilk hükmün kesinleşmiş olduğu anlaşılmıştır. Davacı tarafın ilk yargılama sırasında kıdem tazminatı alacağı talebini ıslah etme hakkı varken ıslah etmediği görülmektedir.
Davacının kıdem tazminatı alacağının bozma öncesi verilen ve yargıtayca onanan ilamla kesinleştiği, davacının kıdem tazminatı talebini yinelediği anlaşılmakla, hakkında kesin hükme varılmış dava konusu hakkında yeniden bir karar varılması mümkün olmamakla, davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
…” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
IV. KANUN YARARINA TEMYİZ
A. Kanun Yararına Temyiz Yoluna Başvuran
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiştir.
B. Temyiz Sebepleri
Adalet Bakanlığınca, kanun yararına temyize konu davada davacının ilk davada tespit edilen toplam 7.563,33 TL alacaktan bakiye 2.563,00 TL’nin tahsiline karar verilmesini talep ettiği, Mahkemece kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan incelemede, davacının 5.000,00 TL kıdem tazminatı alacağı ile birlikte diğer işçilik alacakları hakkında fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle davalı aleyhine açtığı 13.10.2011 tarihli ilk dava sonucunda Diyarbakır 3. İş Mahkemesinin 13.01.2014 tarihli ve 2013/236 Esas, 2014/219 Karar sayılı ilâmında taleple bağlı kalınarak 5.000,00 TL kıdem tazminatının kabulüne karar verildiği, söz konusu davada tespit edilen kıdem tazminatı bedelinin toplam 7.563,33 TL olduğu, yapılan temyiz incelemesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 23.03.2016 tarihli ve 2015/6446 Esas, 2016/6879 Karar sayılı kararı ile sadece fazla çalışma alacağına ilişkin bozma kararı verildiği, kıdem tazminatı yönünden verilen kararın kesinleştiği, Mahkemece fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğu ilk davada tespit edilen miktara göre bakiye 2.563,33 TL kıdem tazminatı alacağının kesin hüküm oluşturmadığı dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle Diyarbakır 3. İş Mahkemesinin anılan kararının kanun yararına temyizen incelenmesi talep edilmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, ek dava olarak açılan davada verilen kesin hüküm sebebiyle ret kararının yürürlükteki hukuka aykırı olup olmadığına ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.
2. Temyiz talebi Yargıtayca yerinde görüldüğü takdirde, 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca karar kanun yararına bozulur ve bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
3. 6100 sayılı Kanun’un “Kısmi dava” kenar başlıklı 109 uncu maddesi şöyledir:,
” (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.)
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.”
3. Değerlendirme
1. Kanun yararına temyize konu uyuşmazlıkta davacı, fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu ilk davada kıdem tazminatı alacağının tamamının 7.563,33 TL olarak belirlendiğini, bu alacağın 5.000TL’lik kısmının hüküm altına alındığını ileri sürerek bakiye 2.563,33 TL alacağının tahsilini istemiş; Mahkemece davacının ilk yargılama sırasında kıdem tazminatı alacağı talebini ıslah etme hakkı varken ıslah etmediği, kıdem tazminatı alacağının bozma öncesi verilen ve Yargıtayca onanan ilâmla kesinleştiği, hakkında kesin hükme varılmış dava konusu hakkında yeniden bir karar verilemeyeceği gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir.
2. Davacının açtığı ilk davada Diyarbakır 3. İş Mahkemesinin 13.01.2014 tarihli ve 2013/236 Esas, 2014/219 Karar sayılı ilâmında taleple bağlı kalınarak 5.000,00 TL kıdem tazminatının kabulüne karar verildiği, bu kararın Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 23.03.2016 tarihli ve 2015/6446 Esas, 2016/6879 Karar sayılı kararı ile kıdem tazminatı dışındaki talepler yönünden bozulduğu, Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda 25.06.2019 tarihli karar ile davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kıdem tazminatının bozma kararı öncesinde olduğu gibi 5.000,00 TL olarak hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır. Son hüküm Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 17.10.2019 tarihli ve 2019/7169 Esas ve 2019/19432 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
3. Bu açıklamalara göre davacının ilk davayı kısmi dava açtığı olarak açtığı açıktır. Bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir.
4. Her dava, kural olarak tespit ve eda olmak üzere iki kısımdan oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması hâlinde önceden açılan davada kesinleşen ilamın tespit kısmı, kalan kısım hakkında açılan ikinci davanın tespit kısım için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır. İkinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hâle gelmiştir. Zira kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtayca resen göz önünde tutulmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.06.2020 tarihli ve 2017/19-927 E., 2020/382 K. sayılı kararı).
5. Somut olayda ilk davada kıdem tazminatı alacağının tamamı 7.563,33 TL olarak belirlenmiş ve bu karar Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Mahkemece ilk davada 5.000,00 TL kıdem tazminatının kesinleştiği gerekçesiyle davanın kesin hüküm sebebiyle reddine karar verilmiş ise de kısmi davada kesinleşen tespit hükmü 7.563,33 TL kıdem tazminatına ilişkindir. Mahkemece kısmi davadaki tespit hükmünün kesinleştiği ve davacının kesinleşen tespit hükmüne göre kalan kıdem tazminatı alacağını talep edebileceği gözetilmeden hatalı hukuki değerlendirme ile karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
6. Belirtilmesi gereken bir diğer husus ise kısmi davada davacının, tespit edilen alacağın tamamının tahsili için ıslah işlemi yapmak veya ek dava açmak yahut hiçbir yola başvurmadan sadece tespit hükmü ile yetinmek konusunda seçim hakkına sahip olduğudur. Kısmi davada önemli olan alacağının tamamının tespitine karar verilmiş olmasıdır. Hâl böyle olunca Mahkemece davacının ilk davada ıslah yoluna başvurmak imkânı varken alacağını ıslah etmediği sonucuna varılması da yürürlükteki hukuka aykırıdır.
7. Kanun yararına temyiz isteminin yukarıda açıklanan sebeplerle kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen kararın kanun yararına bozulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Adalet Bakanlığının 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA,
Kararın bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 05.07.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.