Temmuz Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları
Yargıtay 3.HD, 2022/2559 E. 2022/4298 K. RG: 31888 06/07/2022
Dava: Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması neticesinde davanın reddine dair kesin olarak verilen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Karar: Davacı, şirket tarafından işletilen köprü ve otoyoldan, davalıya ait …. plakalı araç ile gerçekleştirilen ihlalli geçişler nedeniyle doğan ve yasal süresi içerisinde ödenmeyen geçiş ücreti ve yasadan kaynaklı para cezasının tahsili amacıyla Nazilli İcra Müdürlüğünün 2020/924 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, borçlunun şirkete borcu olmadığını öne sürmek suretiyle borcun tamamına itiraz ettiğini belirterek itirazın iptali ile takibin devamını ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı, zamanaşımı ve hak düşürücü süreler geçmiş olup zamanaşımı defiinde bulunduklarım, ayrıca kabul anlamına gelmemekle beraber HGS/OGS hesabına daimi şekilde para yüklediğinden bu paranın davacı tarafça otomatik şekilde tahsil edilebilme imkanı varken haksız şekilde icra takibine başlamasının doğru olmadığını, takas defiinde bulunduğunu, 28.10.2019 tarihinde 171,75-TL geçiş ücretini ödemeyerek ihlalli geçiş yaptığını iddia ettiğini, ihlalli geçiş iddiasındaki tarihten sonra HGS hesabına, ihlalli geçiş ücretinin bu hesaptan çekileceğini düşünerek 15 günlük ödeme süresi içerisinde 08.11.2019 tarihinde 300,00-TL, 13.11.2019 tarihinde 530,00-TL para yatırdığını, ancak davacı şirketin hesapta ihlalli geçişi karşılayacak bakiye bulunmasına karşın bu parayı çekmediğini ve doğrudan icra takibine başladığını savunarak davanın reddini, alacağın % 20 sinden aşağı olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesini dilemiştir.
Mahkemece, İhlalli Geçiş Bildirimi (İGB) belgesinde “aracın plakasına tanımlı hesapta geçiş ücretlerini karşılayacak tutarda para bulundurmanız durumunda geçiş tarihini izleyen 15 (on beş) gün içinde bu hesabınızdan otomatik tahsilat yapmaya çalışılacaktır” ibareli açıklama bulunmasına rağmen otomatik tahsilat yapmaya çalışmadan ceza uygulanmak suretiyle hiçbir bildirim yapmadan icra takibi başlattığının görüldüğü, plakasına kayıtlı otomatik ödeme talimatı veren ve hesabında para olduğunu bilen ve geçiş ücretinin İGB belgesine göre de hesabından alınacağını düşünen davacının 15 gün boyunca hesabından para tahsil edilip edilmediğini kontrol etmesinin beklenemeyeceği, düzenlenen sözleşme şartlarının aleyhe yorumlanmasının iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacağı, davalı kurumunda “hesabınızdan para alınmaya çalışılacaktır” ibaresi ile parayı almak için ne yaptığını, nasıl alamadığını izah etmeden, bu hususta bildirim yapmadan, para cezası uygulama aşamasının tercih edilmesi ve icra takibi yapılması kamu hizmeti ilke ve gereklilikleriyle bağdaşmayacağı, davacının iş bu takipteki geçiş ücretinin muaccel olmayacağı, diğer tüm ceza ve takip ferilerinin ise usulsüz olduğu, davacının yaptığı itirazda haklı olacağı, ayrıca davacı ve davalının talep ettiği icra inkar ve kötüniyet tazminatı taleplerinin yasal şartları oluşmadığı gerekçesiyle davanın ve yasal koşulları oluşmayan davacının icra inkar, davalının da kötü niyet tazminatları taleplerinin ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 25/02/2022 tarihli yazısında; 15.04.2021 tarihli ön inceleme duruşmasına davalı vekilinin katıldığı, davacı vekilinin ise 14.04.2021 tarihli mazeret dilekçesi sunarak katılmadığı, mahkemece davacı vekilinin mazeretinin kabulüne karar verildiği halde, ön inceleme duruşmasının yapılmayarak talikine karar verilip, ön inceleme için yeni bir duruşma günü tayin edilip, usulüne uygun olarak taraflara yeni duruşma gününün bildirilmesi gerekirken, aynı celsede yargılamaya devam edilerek mazereti kabul edilen davacı vekilinin yokluğunda karar verilmesi savunma hakkının kısıtlanması mahiyetinde olduğu ve yine, aynı celsede taraflara sözlü yargılama ve hüküm için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 186 ncı maddesi gereğince yeni duruşma günü verilmeden (bu konuda meşruhatlı davetiye göndermeden, sözlü yargılamada bulunulması ve hüküm verilmesi için yeni duruşma günü belirlenmesini talep etmedikleri hususunda açıkça beyanları alınmadan), 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile öngörülen yargılama aşamalarına uyulmadan, davacı vekilinin hukuki dinlenilme ve savunma hakkını kısıtlayacak, adil yargılanma hakkını etkileyecek şekilde usul kurallarına uyulmaksızın, esas hakkında hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu ve ayrıca her ne kadar davacı tarafından geçiş sırasında 15 gün içinde ödeme istenmiş olması yanında bu sürede araca kayıtlı HGS sisteminde bakiye olması halinde tahsile çalışılacağı belirtilmişse de bu cihette bir yükümlülüğünün bulunmadığı, öte yandan davalının da dosyaya ihlalli geçiş ücretini ödediğine dair sunulan delilin dava konusu ihlalli geçişlerin ücreti olarak ödenip ödenmediği araştırılmadan, davalının aracına tanımlı HGS sisteminin ödeme süresi boyunca bakiyesi dahi araştırılmaksızın, eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Dava, ihlalli geçiş nedeniyle ödenmeyen geçiş ücreti ve para cezasının tahsili için başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, davacı vekili tarafından sunulan mazeret dilekçesinin kabulüne rağmen öninceleme duruşmasının yapılıp sözlü yargılama geçilip geçilemeyeceği ve yine eksik incelemeye dayalı hüküm tesis edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.
1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “ön inceleme duruşması başlıklı” 140.maddesine göre;
(1) Hâkim, ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler; daha sonra, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.
(2) Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder; bu konuda sonuç alınacağı kanaatine varırsa, bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin eder.
(3) Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.
(4) Ön inceleme tek duruşmada tamamlanır. Zorunlu olan hâllerde bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin edilir.
(5) Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir.” ve yine sözlü yargılamaya ilişkin 186. maddesinde “(Değişik: 22/7/2020-7251/20 md.) Mahkeme, tahkikatın bittiğini tefhim ettikten sonra aynı duruşmada sözlü yargılama aşamasına geçer. Bu durumda taraflardan birinin talebi üzerine duruşma iki haftadan az olmamak üzere ertelenir. Hazır bulunsun veya bulunmasın sözlü yargılama için taraflara ayrıca davetiye gönderilmez.
(2) Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/20 md.) Şu kadar ki, 150 nci madde hükmü saklıdır.” düzenlemesi ile öninceleme duruşmasının ne şekilde yapılması gerektiği ve yine tahkikatın bittiği tefhim edildikten sonra sözlü yargılamaya geçileceği belirtilmiştir.
Somut olayda; davacıya gönderilen ihtarda “HMK 139 madde uyarınca; “tarafların sulh için gerekli hazırlığı yapmaları”, “duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği” ve “davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, (Cevap dilekçesini hiç veya süresinde sunmayan tarafın delillerini bildirmesi mümkün değildir ve ıslah hakkı bulunmamaktadır) verilen bu 2 haftalık kesin süre içerisinde deliller, yukarıdaki şartlar dahilinde mahkemeye kesin ve açık olarak sunulmaz ise delil gösterme hakkından vazgeçilmiş sayılacağının, hakkın ortadan kalkacağının” bildirildiği, sözlü yargılamaya geçileceğine ilişkin ihtaratın yer almadığı ve ayrıca 15/04/2021 tarihinde yapılan ön inceleme duruşmasından önce davacı vekilinin mahkemeye 14.04.2021 tarihli mazeret dilekçesi sunduğu, mahkemece bu mazeret kabul edilerek davacı tarafın yokluğunda ön inceleme duruşması yapılıp, tahkikat aşamasına geçildiği ve tahkikatın bittiği de tefhim edilip sözlü yargılamaya geçildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Ön inceleme duruşmasında davacı vekilinin mazereti kabul edilip, duruşmanın bir başka güne bırakılmasına karar verilmesi davacı vekili tarafından talep edildiğine göre; ön inceleme o gün tamamlanmamış, zorunlu sebeple yeni bir duruşma günü tayin edilmiş demektir (HMK md. 140/4). Bu durumda, yasanın ön inceleme duruşmasında yapılmasını öngördüğü işlemlerin, mahkemece yeniden belirlenen duruşma gününde tamamlanması gerekecektir.
Hal böyle olunca; mahkemece, yeniden ön inceleme duruşması için gün verilerek tarafların hazır olduğu oturumda tahkikat aşamasına geçilmesi ve ardından tahkikatın bittiğine ilişkin taraflara meşruhatlı davetiye gönderilip ya da sözlü yargılamada bulunulması ve hüküm verilmesi için yeni duruşma günü belirlenmesini talep etmedikleri hususunda açıkça beyanları alınıp sözlü yargılamaya geçilmesi gerekirken, davacı vekilinin mazeretinin kabul edildiği gün ön inceleme duruşması yapılıp tahkikat aşamasına geçilmesi ve ardından tahkikatın bittiği tefhim edilerek sözlü yargılama aşamasına geçilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekmiştir.
2-Davalıya ait aracın davacının işlettiği yoldan geçiş tarihinde yürürlükte olan 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Hizmetleri Hakkında Kanun’un Geçiş Ücretini Ödememe ve Güvenliğin İhlali başlıklı 30/5. maddesinde “4046, 3465 ve 3996 sayılı kanunlar çerçevesinde işletme hakkı verilen veya devredilen otoyollar veya erişme kontrolünün uygulandığı karayollarından geçiş ücretlerini ödemeden geçiş yapan araç sahiplerinden, işletici şirket tarafından geçiş ücreti ödemeden giriş çıkış yaptığı mesafeye ait geçiş ücreti ile birlikte, bu ücretin dört katı tutarında ceza, genel hükümlere göre tahsil edilir.” ve yine 30/7. maddesinde “Geçiş ücretlerini ödemeden geçiş yapanlardan, ödemesiz geçiş tarihini izleyen on beş gün içinde yükümlü olduğu geçiş ücretini usulüne uygun olarak ödeyenlere, bu maddenin birinci fıkrası ile beşinci fıkrasında belirtilen cezalar uygulanmaz.(Ek cümle: 16/5/2018-7144/18 md.) Otoyollar ile erişme kontrolünün uygulandığı karayolları için belirlenen geçiş ücretlerini ödemeden geçiş yaptığı tespit edilen yabancı plakalı araçlara uygulanan idari para cezaları için bu fıkrada belirlenen on beş günlük süre beklenmez.(Ek cümle:23/7/2020-7252/9 md.) Ancak, ödemesiz geçiş tarihini izleyen on beş pn içinde geçiş ücretinin ödenmesi halinde idari para cezası tahsil edilmez.” şeklinde yer alan hükümlere göre, geçiş ücreti ödemeden geçiş yaptığı tespit edilen araç sahiplerine geçiş ücretinin 4 katı idari para cezası verileceği ve yine ihlalli geçiş tarihinden itibaren 15 gün süre içinde usulüne uygun olarak ödeme yapılması halinde para cezasının uygulanmayacağı düzenlenmektedir.
Söz konusu düzenlemeler somut olay özelinde değerlendirildiğinde; davalıya ait aracın geçiş ücreti ödemeden davacının işlettiği yoldan 28.10.2019 tarihinde ihlalli geçiş yaptığı, ihlalli geçiş bildiriminde “aracın plakasına tanımlı hesapta geçiş ücretlerini karşılayacak tutarda para bulundurmanız durumunda geçiş tarihini izleyen 15 (on beş) gün içinde bu hesabınızdan otomatik tahsilat yapmaya çalışılacaktır” düzenlenmesinin yer aldığı, davalının söz konusu geçiş ücretinin HGS hesabından çekileceğine düşenerek PTT aracılığıyla 08.11.2018 300,00-TL ve 13.11.2019 tarihinde 530,00-TL HGS hesabına ödeme yaptığı, davacı tarafından ise, ihlalli geçiş ücreti ve para cezasının tahsili için takip başlatıldığı anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler değerlendirilerek davacının HGS ücretinin ihlalli geçiş bildirimine yer alan “aracın plakasına tanımlı hesapta geçiş ücretlerini karşılayacak tutarda para bulundurmanız durumunda geçiş tarihini izleyen 15 (on beş) gün içinde bu hesabınızdan otomatik tahsilat yapmaya çalışılacaktır” beyanına göre ödemeyi HGS hesabına süresinde yaptığı değerlendirilerek ancak hesabında yer alan bakiyenin ihlalli geçiş ücretini karşılamaya yetip yetmediği araştırılıp sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddi yönünde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda 1. ve 2. bentte açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 09.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Yargıtay 4. HD, 2021/17037 E. 2021/9773 K. RG: 31905 27/07/2022
Dava ve Karar: Taraflar arasındaki muvazaa davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen karara yönelik olarak Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü tarafından kanun yararına bozma talep edilmesi üzerine dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı vekili; Aydın ili Kuşadası ilçesi Güzelçamlı 301 ada 168 parselde kayıtlı taşınmazı kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile davalı kooperatife devrettiğini, taraflar arasında yapılan sözleşmeye göre kooperatifin belirlenen süre içerisinde inşaatı bitiremediğini, bunun üzerine müvekkilinin 05/06/1995 tarihli sözleşme uyarınca geç teslim nedeni ile alacakların toplamının tahsili istemi ile icra takibi başlatıldığını, takibin kesinleşmesi üzerine davalı kooperatif adına kayıtlı 301 ada 2 parselde kayıtlı taşınmazların üzerine haciz konulduğunu, ancak diğer davalı şirket tarafından 20/06/2008 ve 21/07/2008 vade tarihli senetler dayanak gösterilerek Kırıkkale 1. İcra Müdürlüğü’nün 2008/2052 esas sayılı dosyası ile davalı kooperatif aleyhine icra takibi başlatıldığını, yine davalı şirket tarafından 25/08/2008 tarihli fatura dayanak gösterilerek Kırıkkale 4. İcra Müdürlüğünün 2008/3146 esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, kooperatifin böyle bir borcu olmamasına karşın bu takiplerin davasız kesinleştiğini, kesinleşmesinden sonra kooperatif üzerine kayıtlı taşınmazlar üzerine haciz konulduğunu ve cebri icradan davalı şirkete alacağına mahsuben ihale edildiğini, halbuki kooperatifin resmi defterlerinde bu borçlandırıcı işlemlerin yer almadığını, bu takiplerdeki amacın borçlu S.S Kırıkkale Berksen Sahil Konut Yapı Kooperatifi aleyhine müvekkili tarafından başlatılan icra takibi ve tescil davasının sonuçsuz bırakmak amacıyla mal kaçırmak olduğunu belirterek; Kırıkkale 4. İcra Müdürlüğü’nün 2008/3146 esas sayılı dosyası ile gerçekleştirilen cebri satış işlemlerinin müvekkilinin alacağını almasına ve tescil talebine engel olmak amacıyla danışıklı olarak gerçekleştirilmesi sebebi ile Kuşadası 1. İcra Müdürlüğü’nün 2011/1618 esas sayılı dosyasındaki alacaklarının Kuşadası Güzelçamlı 301 ada 2 parselde kayıtlı taşınmazlar üzerine haciz konulup satış istenmesi suretiyle tahsili konusunda taraflarına yetki verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı kooperatif temsilcileri; söz konusu taşınmazların tapularını sahte belgelerle zimmetlerine geçiren …. Gıda İnşaat Temizlik Üretim Taahhüt İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nden alınarak kooperatiflerine teslim edilmesini, söz konusu parseller üzerindeki yapılaşmanın yeniden tespit edilmesini savunmuştur.
Davalı şirket vekili; davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre; davacının davasının kısmen kabulü ile; Kırıkkale 4. İcra Müdürlüğü’nün 2008/3146 ve Kırıkkale 1. İcra Müdürlüğümün 2008/2052 esas sayılı takip dosyalarına dayanak senetlere dair tasarrufun iptaline, davacıya Kuşadası 1. İcra Müdürlüğü’nün 2011/1618 esas sayılı dosyasına esas olmak üzere Kuşadası ilçesi Güzelçamlı mahallesi 301 ada 2 parselde kayıtlı 4, 5, 6, 24 nolu bağımsız bölümler hakkında haciz ve satış yetkisi verilmesine, karar verilmiş; hükmün Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü tarafından HMK’nın 363. (HUMK’un 427.) maddesi gereğince kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Dava; TBK’nun 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkindir.
HMK’nin 33. maddesine göre Hakim, Türk hukukunu resen uygulamak zorundadır. Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile Hakim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur.
Somut olayda, dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava; niteliği itibarıyla BK’nun 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkindir. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK’nun 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler.
3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesini önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1,2 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Bu madde sadece davacıya haciz ve satış isteme yetkisinin kıyasen uygulanması olup üçüncü kişinin tazminatla sorumlu olacağı anlamına da gelmemelidir.
Mahkemece; Kırıkkale 4. İcra Müdürlüğü’nün 2008/3146 ve Kırıkkale 1. İcra Müdürlüğü’nün 2008/2052 sayılı takip dosyalarına dayanak senetlere dair tasarrufun iptali ile dava konusu edilen taşınmazlardan 24 nolu bağımsız bölüm yönünden davanın kabulü ile bu taşınmazla ilgili olarak haciz ve satış yetkisi verilmesine karar verilmişse de varılan sonuç dosya kapsamına uygun değildir.
Dosya içerisindeki belgelere göre; dava konusu edilen 24 nolu bağımsız bölüm yönünden yapılan incelemede, muvazaalı olduğu iddia edilen Kırıkkale 4. İcra Müdürlüğü’nün 2008/3146 ve Kırıkkale 1. İcra Müdürlüğü’nün 2008/2052 sayılı takip dosyalarında alacaklı olan davalı …. Gıda İnşaat Temizlik Üretim Taah.İth.İhr.ve Tic. Ltd. Şti. tarafından davalı S.S. Kırıkkale Berksan Sahil Konut Yapı Kooperatifi aleyhine takip yapıldığı ve bu takip kapsamında 17/12/2008 tarihinde davalı borçlu kooperatifin adına kayıtlı dava konusu 24 nolu bağımsız bölümüne haciz konulduğu, 14/10/2010 tarihinde bu taşınmazın cebri icradan alacağına mahsuben davalı …. Gıda İnşaat Temizlik Üretim Taah. İth. İhr. ve Tic. Ltd. Şti.ne ihale edilerek adına tescili sağlanıp, daha sonra …. Gıda İnşaat Temizlik Üretim Taah. İth. İhr. ve Tic. Ltd. Şti.nin borcu nedeniyle Kuveyttürk Bankası lehine 09/10/2012 tarihinde ipotek tesis edildiği ve Kuşadası 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/55 talimat sayılı dosyasından ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takip sonucunda 16/09/2014 tarihinde dava dışı ….’ya ihale edildiği anlaşılmaktadır. Genel hükümlere tabi olan BK 19’a dayalı davalarda son malikin de davada taraf gösterilmesi gerekmektedir. Son malik olan dava dışı ….’nın taraf gösterilerek davaya devam edilmesi gerekirken taraf teşkili sağlanmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden 6100 Sayılı HMK’nun geçici 3/2 maddesi delaletiyle 1086 sayılı HUMK’nun 429. maddesi gereği kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı Hukuk işleri Genel Müdürlüğü’nün temyiz itirazlarının kabulüyle 6100 sayılı HMK’nin 363. maddesi (1086 Sayılı HUMK’nin 427. maddesi) uyarınca hükmün, hukuki sonuçlarına etkili olmamak kaydı ile KANUN YARARINA BOZULMASINA, bozma kararının bir örneğinin Resmi Gazetede yayınlanmak üzere Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine, 06/12/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 7. HD, 2022/2221 E. 2022/2996 K. RG: 31905 27/07/2022
Dava: Davacı tarafından, davalılar aleyhine 30/07/2018 gününde verilen dilekçe ile ortaklığın giderilmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 03/09/2019 günlü temyiz edilmeden kesinleşen hükmün Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 06/04/2022 gün ve 39152028-153.01-1462-2021-E.821/12432 sayılı tebliğnamesi ile 1086 sayılı HUMK’nun 427/6. maddesi gereğince kanun yararına bozulması istenilmiş olmakla, dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Karar: Dava, ortaklığın giderilmesi talebine ilişkindir.
Davacı …, davalılarla ortak murisi olan babası …’den mal varlığı olarak 428 ada 11 parsel, 117 ada 6 parsel ve 104 ada 9 parsel ile … plaka sayılı kamyonet ve 1 adet F812362 seri numaralı Baretta marka silahın kaldığını, davalılarla malların paylaşımı konusunda anlaşma sağlanamadığını belirterek; muristen intikal eden adı geçen tereke kalemleri üzerindeki ortaklığın satış yoluyla giderilmesini talep etmiştir.
Davalılardan …; eldeki davaya herhangi bir itirazının olmadığını, dahili davalı … ise açılan davayı kabul ettiğini beyan etmiş; davalılardan …; davacı tarafla uzlaşmaya çalıştığını ancak davacının kendisinden haklarından feragat etmesini istediğini, murisin bunlar dışında taşınmazları da olduğunu, bu malları başkaları adına geçirildiğini düşündüğünü beyan ederek araştırma yapılmasını istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile “Ankara ili, Ayaş ilçesi, Ferahfaki Mahallesi 428 ada 11 parsel sayılı ve Ayaş ilçesi, Derviş İmam Mahallesi, 104 ada, 9 parsel sayılı taşınmazlar ile … plaka, 2319914 motor, … şasi numaralı Fiat marka 2001 model otomobil ve Beratta Marka Pietro tipi F81236Z seri numaraları 9mm çaplı tabanca üzerindeki ortaklığın aynen taksim suretiyle giderilmesi mümkün olmadığından varsa üzerindeki takyidatları ile birlikte İİK’ya göre umuma açık bir yerde yapılacak açık arttırma suretiyle satılarak ortaklığın giderilmesine; dava konusu Ankara ili, Ayaş ilçesi, Ferahfaki Mah. 117 ada 6 parsel sayılı taşınmaza dair talebin feragat nedeniyle reddine” karar verildiği ve hükmün istinaf kanun yoluna gidilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.
Somut uyuşmazlığa gelindiğinde; yargılamanın 28.02.2019 tarihli 2. oturumunda davacının “dava konusu 117 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki dava dışı hissedarı davaya dahil etmeyeceğini bu taşınmaz yönünden mevcut haliyle karar verilsin diğer iki taşınmaz 428 ada 11 ve 104 ada 9 parsel sayılı taşınmazlar ile aramızda müştereken tapuda kayıtlı olduğundan bu taşınmazlar hakkında hızlı bir şekilde karar verilmesini mahkeme gerekli görmesi halinde keşif kararı verilmesini talep ederim.” şeklindeki beyanının mahkemece, davayı sona erdiren taraf işlemlerinden olan feragat beyanı olarak nitelendirilmesi doğru değildir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 31. maddesi “Hakimin davayı aydınlatma ödevi” başlığı altında, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir” şeklinde düzenlenmiştir. Yasanın bu hükmü gereğince, 117 ada 6 parsel sayılı taşınmaz için feragat nedeniyle karar vermek yerine, mahkemece ara karar ile 117 ada 6 parsel sayılı taşınmazın paydaşlarının davaya dahil edilmesi için davacı tarafa kesin sürenin verilmesi, mahkemenin bu ara kararında, dahil etmenin hükümleri ile davacının paydaşları dahil etmemesi halinde uygulanacak yaptırımı da hatırlatması gerekli olup, bundan sonra davacının bu parseldeki paydaşları dahil etmemesi durumunda ise davanın 117 ada 6 parsel sayılı taşınmaz açısından feragat nedeniyle değil; kamu düzenine ilişkin olan taraf teşkilinin sağlanamaması sebebiyle reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan; ortaklığın giderilmesi talep edilen murisin malvarlığı arasında 1 adet F812362 seri numaralı Baretta marka silahın bulunduğu görülmekte olup, ortaklığın giderilmesi kararı verilmeden önce 6136 sayılı Kanunun Uygulanmasına dair 1991/1779 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkındaki Yönetmeliğin “Vefat halinde yapılacak işlemler” başlıklı 18. maddesi (Değişik: 17/7/2017-2017/10643 K.), “Vefat eden kişilere ait silahın ruhsatı iptal edilerek silah emanete alınır. Mirasçılarına tebligat yapılarak, tebligat tarihinden itibaren mirasçılarının tamamının muvafakati ile altı ay içinde başvurulması halinde talepte bulunan mirasçısına veya üçüncü bir kişiye devri sağlanır. Bu süre içinde mirasçıları adına ruhsata bağlanamamış veya üçüncü bir kişiye devredilememiş silahlar müsadere edilmek üzere adli makamlara intikal ettirilir.” şeklindeki düzenlemesi doğrultusunda mahkemece bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 363/1. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin kabulü ile hükmün sonucuna etkili olmamak üzere HMK’nın 363/2. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma kararının bir suretinin yayınlanmak üzere Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’ne Gönderilmesine, 20.04.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.